question
stringlengths
2
476
answers
list
title
stringlengths
4
104
id
int64
0
14.2k
context
stringlengths
31
11.1k
Âşıkpaşazâde hac sonrası nereyi ziyaret etmiştir?
[ { "answer_start": 164, "text": "Mısır'ı" } ]
Âşıkpaşazâde
12,300
Sonra Konya'ya gidip orada Sadreddin Konevi Zaviyesi'nde yaşayıp Şeyh Abdüllatif el-Kudsi'ye müridlik yaptı. 1437'de Hicaz'a hacca gitti. Hacdan dönüşte bir müddet Mısır'ı ziyaret etti.
Âşıkpaşazâde hangi tarihte hacca gitmiştir?
[ { "answer_start": 109, "text": "1437'de" } ]
Âşıkpaşazâde
12,301
Sonra Konya'ya gidip orada Sadreddin Konevi Zaviyesi'nde yaşayıp Şeyh Abdüllatif el-Kudsi'ye müridlik yaptı. 1437'de Hicaz'a hacca gitti. Hacdan dönüşte bir müddet Mısır'ı ziyaret etti.
Âşıkpaşazâde hangi yılda doğmuştur?
[ { "answer_start": 141, "text": "yaklaşık 1400 yılında" } ]
Âşıkpaşazâde
12,302
Hayatı hakkındaki bilgiler sadece yazmış olduğu tarihte belirtilmiştir ve elimizde hayatına dair başka bilgi bulunmamaktadır. Yazdığına göre yaklaşık 1400 yılında Amasya sancağının Mecitözü ilçesinin Elvan Çelebi köyünde bir Vefai tarikatı tekkesi şeyhi olan babasının evinde doğdu.
Âşıkpaşazâde hangi köyde doğmuştur?
[ { "answer_start": 200, "text": "Elvan Çelebi" } ]
Âşıkpaşazâde
12,303
Hayatı hakkındaki bilgiler sadece yazmış olduğu tarihte belirtilmiştir ve elimizde hayatına dair başka bilgi bulunmamaktadır. Yazdığına göre yaklaşık 1400 yılında Amasya sancağının Mecitözü ilçesinin Elvan Çelebi köyünde bir Vefai tarikatı tekkesi şeyhi olan babasının evinde doğdu.
Âşıkpaşazâde nerede doğmuştur?
[ { "answer_start": 163, "text": "Amasya" } ]
Âşıkpaşazâde
12,304
Hayatı hakkındaki bilgiler sadece yazmış olduğu tarihte belirtilmiştir ve elimizde hayatına dair başka bilgi bulunmamaktadır. Yazdığına göre yaklaşık 1400 yılında Amasya sancağının Mecitözü ilçesinin Elvan Çelebi köyünde bir Vefai tarikatı tekkesi şeyhi olan babasının evinde doğdu.
Âşıkpaşazâde Geyve'de kiminle birlikte yaşamıştır?
[ { "answer_start": 127, "text": "Yahşi Fakih" } ]
Âşıkpaşazâde
12,305
Küçük yaşlarını tekkede geçirip burada eğitim aldı. Sonra çok gezip gününün tanınmış kişileri ile tanıştı. Bir müddet Geyve'de Yahşi Fakih'in yanında kaldı. Osmanlı Devleti'nin 1402'den 1413'e kadar süren Fetret Devri'nde bazı önemli olaylara şahit oldu. II. Murad devrinde Düzmece Mustafa İsyanı'nı şahsen yaşadı.
Fetret Devri hangi yıllar arası yaşanmıştır?
[ { "answer_start": 177, "text": "1402'den 1413'e kadar" } ]
Âşıkpaşazâde
12,306
Küçük yaşlarını tekkede geçirip burada eğitim aldı. Sonra çok gezip gününün tanınmış kişileri ile tanıştı. Bir müddet Geyve'de Yahşi Fakih'in yanında kaldı. Osmanlı Devleti'nin 1402'den 1413'e kadar süren Fetret Devri'nde bazı önemli olaylara şahit oldu. II. Murad devrinde Düzmece Mustafa İsyanı'nı şahsen yaşadı.
Düzmece Mustafa İsyanı kimin döneminde yaşanmıştır?
[ { "answer_start": 255, "text": "II. Murad" } ]
Âşıkpaşazâde
12,307
Küçük yaşlarını tekkede geçirip burada eğitim aldı. Sonra çok gezip gününün tanınmış kişileri ile tanıştı. Bir müddet Geyve'de Yahşi Fakih'in yanında kaldı. Osmanlı Devleti'nin 1402'den 1413'e kadar süren Fetret Devri'nde bazı önemli olaylara şahit oldu. II. Murad devrinde Düzmece Mustafa İsyanı'nı şahsen yaşadı.
Aşıkpaşazade'nin mesleği nedir?
[ { "answer_start": 102, "text": "Osmanlı tarihçisi" } ]
Âşıkpaşazâde
12,308
Aşıkpaşazade Derviş Ahmet Âşıkî (1400(?), Elvan Çelebi, Mecitözü, Amasya - 1484(?)), Vefai dervişi ve Osmanlı tarihçisi. Asıl adı Derviş Ahmed ve mahlası Aşıkî'dir. Fakat büyük dedesi Âşık Paşa olduğu için "Aşıkpaşazade" adıyla anılmaktadır.
Aşıkpaşazade neden bu isimle anılmaktadır?
[ { "answer_start": 171, "text": "büyük dedesi Âşık Paşa olduğu için" } ]
Âşıkpaşazâde
12,309
Aşıkpaşazade Derviş Ahmet Âşıkî (1400(?), Elvan Çelebi, Mecitözü, Amasya - 1484(?)), Vefai dervişi ve Osmanlı tarihçisi. Asıl adı Derviş Ahmed ve mahlası Aşıkî'dir. Fakat büyük dedesi Âşık Paşa olduğu için "Aşıkpaşazade" adıyla anılmaktadır.
Aşıkpaşazade'nin takma adı nedir?
[ { "answer_start": 154, "text": "Aşıkî" } ]
Âşıkpaşazâde
12,310
Aşıkpaşazade Derviş Ahmet Âşıkî (1400(?), Elvan Çelebi, Mecitözü, Amasya - 1484(?)), Vefai dervişi ve Osmanlı tarihçisi. Asıl adı Derviş Ahmed ve mahlası Aşıkî'dir. Fakat büyük dedesi Âşık Paşa olduğu için "Aşıkpaşazade" adıyla anılmaktadır.
Aşıkpaşazade'nin asıl adı nedir?
[ { "answer_start": 130, "text": "Derviş Ahmed" } ]
Âşıkpaşazâde
12,311
Aşıkpaşazade Derviş Ahmet Âşıkî (1400(?), Elvan Çelebi, Mecitözü, Amasya - 1484(?)), Vefai dervişi ve Osmanlı tarihçisi. Asıl adı Derviş Ahmed ve mahlası Aşıkî'dir. Fakat büyük dedesi Âşık Paşa olduğu için "Aşıkpaşazade" adıyla anılmaktadır.
Âşıkpaşazâde, Tevarih-i Al-i Osman kitabını hangi tarihte tamamlamıştır?
[ { "answer_start": 528, "text": "1484'te" } ]
Âşıkpaşazâde
12,312
Sonra Balkanlara dönerek Üsküp'te Paşa Yiğitoğlu İshak Bey himayesinde yaşadı. Bu sırada II. Murad'ın Balkanlarda yaptığı bazı askeri seferlere katılıp ondan şahsen iltifat gördü. 1457'de II. Mehmed'in şehzadeleri Mustafa ve Beyazid'ın sünnet şenliklerine katılmak için Edirne'ye çağırıldı. Sultan ona iltifatlar ve ihsanlar bahşetti. 1469-70'te kızı Rabia'yı müridi Şeyh Seyyid Vilayet ile evlendirdi. Hayatının sonuna doğru ünlü tarihi olan Âşıkpaşazâde Tarihi olarak bilinen Tevarih-i Al-i Osman adlı tarihi yazmaya başladı. 1484'te yaşı 85'e vardığında bu tarihi bitirdi. Büyük olasılıkla bu tarihten hemen sonra vefat etti.
Âşıkpaşazâde Tarihi olarak bilinen kitabın asıl adı nedir?
[ { "answer_start": 478, "text": "Tevarih-i Al-i Osman" } ]
Âşıkpaşazâde
12,313
Sonra Balkanlara dönerek Üsküp'te Paşa Yiğitoğlu İshak Bey himayesinde yaşadı. Bu sırada II. Murad'ın Balkanlarda yaptığı bazı askeri seferlere katılıp ondan şahsen iltifat gördü. 1457'de II. Mehmed'in şehzadeleri Mustafa ve Beyazid'ın sünnet şenliklerine katılmak için Edirne'ye çağırıldı. Sultan ona iltifatlar ve ihsanlar bahşetti. 1469-70'te kızı Rabia'yı müridi Şeyh Seyyid Vilayet ile evlendirdi. Hayatının sonuna doğru ünlü tarihi olan Âşıkpaşazâde Tarihi olarak bilinen Tevarih-i Al-i Osman adlı tarihi yazmaya başladı. 1484'te yaşı 85'e vardığında bu tarihi bitirdi. Büyük olasılıkla bu tarihten hemen sonra vefat etti.
Âşıkpaşazâde'nin kızı kiminle evlenmiştir?
[ { "answer_start": 367, "text": "Şeyh Seyyid Vilayet" } ]
Âşıkpaşazâde
12,314
Sonra Balkanlara dönerek Üsküp'te Paşa Yiğitoğlu İshak Bey himayesinde yaşadı. Bu sırada II. Murad'ın Balkanlarda yaptığı bazı askeri seferlere katılıp ondan şahsen iltifat gördü. 1457'de II. Mehmed'in şehzadeleri Mustafa ve Beyazid'ın sünnet şenliklerine katılmak için Edirne'ye çağırıldı. Sultan ona iltifatlar ve ihsanlar bahşetti. 1469-70'te kızı Rabia'yı müridi Şeyh Seyyid Vilayet ile evlendirdi. Hayatının sonuna doğru ünlü tarihi olan Âşıkpaşazâde Tarihi olarak bilinen Tevarih-i Al-i Osman adlı tarihi yazmaya başladı. 1484'te yaşı 85'e vardığında bu tarihi bitirdi. Büyük olasılıkla bu tarihten hemen sonra vefat etti.
II. Mehmed'in şehzadeleri Mustafa ve Beyazid'ın sünnet eğlencesi nerede tertip edilmiştir?
[ { "answer_start": 270, "text": "Edirne" } ]
Âşıkpaşazâde
12,315
Sonra Balkanlara dönerek Üsküp'te Paşa Yiğitoğlu İshak Bey himayesinde yaşadı. Bu sırada II. Murad'ın Balkanlarda yaptığı bazı askeri seferlere katılıp ondan şahsen iltifat gördü. 1457'de II. Mehmed'in şehzadeleri Mustafa ve Beyazid'ın sünnet şenliklerine katılmak için Edirne'ye çağırıldı. Sultan ona iltifatlar ve ihsanlar bahşetti. 1469-70'te kızı Rabia'yı müridi Şeyh Seyyid Vilayet ile evlendirdi. Hayatının sonuna doğru ünlü tarihi olan Âşıkpaşazâde Tarihi olarak bilinen Tevarih-i Al-i Osman adlı tarihi yazmaya başladı. 1484'te yaşı 85'e vardığında bu tarihi bitirdi. Büyük olasılıkla bu tarihten hemen sonra vefat etti.
Şükrullah hangi kitabı ile ün yapmıştır?
[ { "answer_start": 55, "text": "Behcetü't Tevârîh" } ]
Şükrullâh
12,316
Şükrullâh, 15. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı tarihçisi. Behcetü't Tevârîh adlı tarih kitabının yazarı olarak ün yapmıştır.
Şükrullah'ın nerede doğduğu kabul edilmektedir?
[ { "answer_start": 18, "text": "Amasya" } ]
Şükrullâh
12,317
Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir.
Şükrullah'ın tam adı nedir?
[ { "answer_start": 63, "text": "Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir" } ]
Şükrullâh
12,318
Doğumunun 1388'de Amasya'da olduğu kabul edilmektedir. Tüm adı Şükrüllah bin İmâm Şihâbeddîn Ahmed bin İmâm Zeyneddîn Zekîdir.
Şükrullah hangi beyliğe elçi olarak gönderilmiştir?
[ { "answer_start": 139, "text": "Karamanoğulları Beyliği" } ]
Şükrullâh
12,319
Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.
Şükrullah hangi padişahlar devrinde Osmanlı Devleti'nin hizmetinde bulunmuştur?
[ { "answer_start": 35, "text": "II. Murad ve II. Mehmed" } ]
Şükrullâh
12,320
Osmanlı ilmiye sınıfına mensuptur. II. Murad ve II. Mehmed dönemlerinde 22 yıl Osmanlı Devleti hizmetinde çalışmıştir. II. Murad döneminde Karamanoğulları Beyliği'ne elçi olarak gönderilmiştir.
Şükrullah'ın mezarı nerede bulunmaktadır?
[ { "answer_start": 48, "text": "İstanbul Şeyh Vefâ Camisi" } ]
Şükrullâh
12,321
1488 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Mezarı İstanbul Şeyh Vefâ Camisi'nde bulunmaktadır.
Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli eserini hangi padişahın sadrazamına sunmuştur?
[ { "answer_start": 99, "text": "II. Mehmed" } ]
Şükrullâh
12,322
Şükrullâh Behcetü't Tevârîh isimli eserini 1456'da yazmaya başladığı eserini 1459'da tamamlamış ve II. Mehmed'in sadrazamı Veli Mahmud Paşa'ya sunmuştur. Farsça olarak yazılan bu eser Kanuni devrinde 1530 senesinde Türkçeye çevrilmiştir.
Behcetü't Tevârîh neyi hedeflemiştir?
[ { "answer_start": 47, "text": "dünya tarihinin anlatılması" } ]
Şükrullâh
12,323
Behcetü't Tevârîh on üç kısımdan oluşmuştur ve dünya tarihinin anlatılması hedeflidir. Eserin sekizinci kısmı II. Mehmed'in tahta çıkmasına 1451 kadarki Osmanlı tarihinden bahsetmektedir.
Behcetü't Tevârîh'in bazı kısımları hangi yıllarda iki defa Türkçe'ye çevrilerek neşredilmiştir?
[ { "answer_start": 193, "text": "1939-49" } ]
Şükrullâh
12,324
Behcetü't Tevârîh diğer Osmanlı tarih yazarları tarafından, özellikle Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim, kaynak olarak kullanılmıştır. Osmanlı'larla ilgili son kısmı 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.
Devletin el koyduğu artık ürün hangi işlere harcanmıştır?
[ { "answer_start": 261, "text": "kamu işlerine ve hizmetine" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,325
Sencer Divitçioğlu’na göre Osmanlı toplumu sınıflı bir toplum olmasına karşın, bu toplumda sömürgecilik yoktur. Toprakların mülkiyeti devlete ait olduğu için köylerde yaratılan artık-ürün de devlete aittir. Devletin el koyduğu bu artık ürünün bir kısmı mutlaka kamu işlerine ve hizmetine harcanmıştır.
Osmanlı toplumunda toprakların mülkiyeti kime aittir?
[ { "answer_start": 134, "text": "devlete" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,326
Sencer Divitçioğlu’na göre Osmanlı toplumu sınıflı bir toplum olmasına karşın, bu toplumda sömürgecilik yoktur. Toprakların mülkiyeti devlete ait olduğu için köylerde yaratılan artık-ürün de devlete aittir. Devletin el koyduğu bu artık ürünün bir kısmı mutlaka kamu işlerine ve hizmetine harcanmıştır.
Sencer Divitçioğlu vefat ettiğinde kaç yaşındaydı?
[ { "answer_start": 55, "text": "87 yaşında" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,327
Üniversiteden emekli olan Divitçioğlu, 8 Eylül 2014'te 87 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul'daki Kilyos Mezarlığı'na defnedildi.
Sencer Divitçioğlu hangi tarihte vefat etti?
[ { "answer_start": 39, "text": "8 Eylül 2014'te 87" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,328
Üniversiteden emekli olan Divitçioğlu, 8 Eylül 2014'te 87 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul'daki Kilyos Mezarlığı'na defnedildi.
Sencer Divitçioğlu'nun cenazesi nereye defnedilmiştir?
[ { "answer_start": 94, "text": "İstanbul'daki Kilyos Mezarlığı'na" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,329
Üniversiteden emekli olan Divitçioğlu, 8 Eylül 2014'te 87 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul'daki Kilyos Mezarlığı'na defnedildi.
Sencer Divitçioğlu yazdığı hangi tez ile doçent olmuştur?
[ { "answer_start": 315, "text": "\"Marx’ta İktisadi Büyüme\" adlı tezi ile" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,330
Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında "Marx’ta İktisadi Büyüme" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu.
Sencer Divitçioğlu Türkiye'de akademisyen olarak hangi okulda çalıştı?
[ { "answer_start": 228, "text": "İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,331
Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında "Marx’ta İktisadi Büyüme" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu.
Sencer Divitçioğlu doktora eğitimini hangi okulda bitirdi?
[ { "answer_start": 139, "text": "Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,332
Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında "Marx’ta İktisadi Büyüme" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu.
Sencer Divitçioğlu nerede doğdu?
[ { "answer_start": 37, "text": "İstanbul’da" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,333
Sencer Divitçioğlu, 14 Şubat 1927'de İstanbul’da doğdu. 1950 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Doktora eğitimini Paris Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. 1957'de Türkiye'ye dönerek İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1959 yılında "Marx’ta İktisadi Büyüme" adlı tezi ile doçent olmaya hak kazandı. 27 Mayıs 1960'dan sonra Turizm Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi. Yine bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda bulundu.
Sencer Divitçioğlu kaç yılında Boğaziçi Üniversitesi'nde ders verdi?
[ { "answer_start": 443, "text": "1975'te " } ]
Sencer Divitçioğlu
12,334
1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi.
Sencer Divitçioğlu'nun Kemal Tahir'in önerisiyle başladığı çalışmalarının ismi nedir?
[ { "answer_start": 150, "text": "Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,335
1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi.
Sencer Divitçioğlu Cambridge Üniversitesi'nde hangi akademik ünvan ile çalıştı?
[ { "answer_start": 60, "text": "davetli profesör olarak" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,336
1962-1963 döneminde İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde davetli profesör olarak çalıştı. 1967'de Kemal Tahir'in önerisiyle başlayarak tamamladığı Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu adlı çalışması Fransızca, Yunanca dahil birçok dile çevrildi. Bu çalışması çok dikkat çekti. Dönemin iç siyasi tartışmalarda önemli bir argüman oluşturdu. 1968-1969'da tekrar Paris'te bir yıl süreyle, 1973'de Cambridge'de ikinci kez üç ay süreyle çalıştı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora dersleri verdi.
Sencer Divitçioğlu'un matematik çalışmalarının ardından hangi bilim dalı ile ilgilenmeye başladı?
[ { "answer_start": 198, "text": "tarihle" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,337
1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı.
Sencer Divitçioğlu Paris Üniversitesi'nde hangi akademik ünvan ile çalıştı?
[ { "answer_start": 72, "text": "konuk profesör olarak" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,338
1976 yılında profesörlüğe yükseldi. 1983 yılında Paris Üniversitesi'nde konuk profesör olarak dersler verdi. Çeşitli iktisat kuramlarını matematiksel bir dille ele alan teorik çalışmaların ardından tarihle uğraşmaya başladı.
Sencer Divitçioğlu 1402'likler olarak bilinen olay sonrasında davetli misafir olarak nerede çalışmaya başladı?
[ { "answer_start": 310, "text": "yurtdışında" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,339
1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).
Sencer Divitçioğlu'nun görevinin sonlanmasına neden olan olay nedir?
[ { "answer_start": 230, "text": "1402'likler olarak bilinen olay" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,340
1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).
Sencer Divitçioğlu, Boğaziçi Üniversitesi’nden önce hangi okulda ders vermiştir?
[ { "answer_start": 25, "text": "İstanbul Üniversitesi" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,341
1956-82 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde ve 1975’ten itibaren de Boğaziçi Üniversitesi’nde çeşitli doktora dersleri ve teorik iktisat dersleri verdi. 12 Eylül Darbesi sonrası oluşan baskı ortamı sonucu 1402'likler olarak bilinen olay neticesinde görevine son verildi. Bunun üzerine yurtdışında davetli profesör olarak çalıştı (1982-84).
Sencer Divitçioğlu'nun hangi konularda çalışmaları bulunmaktadır?
[ { "answer_start": 16, "text": "iktisat teorisi, marksist teori ve Antropolojik tarih" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,342
Divitçioğlu'nun iktisat teorisi, marksist teori ve Antropolojik tarih (özellikle Türk tarihi) olmak üzere üç ana konuda çalışmaları bulunmaktadır.
Asya toplumlarında merkezi otorite neden ülke topraklarını belirli bir bireye devretmez?
[ { "answer_start": 962, "text": "gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,343
Sencer Divitçioğlu, Karl Marx tarafından 1850'li yılların başında ortaya atılan Asya tipi üretim tarzı konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Divitçioğlu'na göre toplumsal üretim ve bunun yeniden üretimi (üretim biçimi) dünyadaki bütün topluluklar için farklı iki ana yoldan gelişmiştir. Bu yollardan bir tanesi klasik yoldur ve Avrupa’ya ve Japonya’ya özgü bir yapısı vardır. Bu yapıya göre Avrupa’da toprak beyleri kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları nedeniyle bulundukları bölgede kralın yetkilerini paylaşır ve kendi kendilerini yönetirlerdi, feodalizm olarak adlandırılan bu üretim yapısı kapitalizmin klasik gelişme yoludur ve kapitalist üretim süreci bu yapı içerisinde meydana gelmiştir. Ancak Divitçioğlu toplumsal gelişim aşamasının özellikle Asya toplumlarında bu yoldan farlı bir seyir izlediğini belirtmiştir. Ona göre Hindistan, Çin, Osmanlı İmparatorluğu gibi Asya toplumlarında, Avrupa'dakinin aksine merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke topraklarını belirli bir bireye ya da aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi, kullanma hakkına sahip olan kişi bu hakkını miras yoluyla da çocuklarına devredemezdi. Böylece merkezi otorite, kullanma hakkını devreden anlaşmayı feshedip bu hakkı bir başka kişiye verebilirdi. Bu nedenle doğu toplumlarında toprak, bireyin değil, devletin mülkiyetindeydi. Bu durum devletin doğu toplumlarında Batı toplumlarına göre farklı algılanmasına neden olmuştur, Doğu toplumlarında devlet “tanrısal bir güce” sahiptir ve asla sarsılmaz bir yapısı vardır.
Doğu toplumlarında devlet nasıl bir güce sahiptir?
[ { "answer_start": 1600, "text": "tanrısal bir güce" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,344
Sencer Divitçioğlu, Karl Marx tarafından 1850'li yılların başında ortaya atılan Asya tipi üretim tarzı konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Divitçioğlu'na göre toplumsal üretim ve bunun yeniden üretimi (üretim biçimi) dünyadaki bütün topluluklar için farklı iki ana yoldan gelişmiştir. Bu yollardan bir tanesi klasik yoldur ve Avrupa’ya ve Japonya’ya özgü bir yapısı vardır. Bu yapıya göre Avrupa’da toprak beyleri kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları nedeniyle bulundukları bölgede kralın yetkilerini paylaşır ve kendi kendilerini yönetirlerdi, feodalizm olarak adlandırılan bu üretim yapısı kapitalizmin klasik gelişme yoludur ve kapitalist üretim süreci bu yapı içerisinde meydana gelmiştir. Ancak Divitçioğlu toplumsal gelişim aşamasının özellikle Asya toplumlarında bu yoldan farlı bir seyir izlediğini belirtmiştir. Ona göre Hindistan, Çin, Osmanlı İmparatorluğu gibi Asya toplumlarında, Avrupa'dakinin aksine merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke topraklarını belirli bir bireye ya da aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi, kullanma hakkına sahip olan kişi bu hakkını miras yoluyla da çocuklarına devredemezdi. Böylece merkezi otorite, kullanma hakkını devreden anlaşmayı feshedip bu hakkı bir başka kişiye verebilirdi. Bu nedenle doğu toplumlarında toprak, bireyin değil, devletin mülkiyetindeydi. Bu durum devletin doğu toplumlarında Batı toplumlarına göre farklı algılanmasına neden olmuştur, Doğu toplumlarında devlet “tanrısal bir güce” sahiptir ve asla sarsılmaz bir yapısı vardır.
Toplumsal gelişim aşaması hangi toplumlarda kapitalizmin klasik gelişme yolundan farklı bir rota izlemiştir?
[ { "answer_start": 781, "text": "Asya toplumlarında" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,345
Sencer Divitçioğlu, Karl Marx tarafından 1850'li yılların başında ortaya atılan Asya tipi üretim tarzı konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Divitçioğlu'na göre toplumsal üretim ve bunun yeniden üretimi (üretim biçimi) dünyadaki bütün topluluklar için farklı iki ana yoldan gelişmiştir. Bu yollardan bir tanesi klasik yoldur ve Avrupa’ya ve Japonya’ya özgü bir yapısı vardır. Bu yapıya göre Avrupa’da toprak beyleri kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları nedeniyle bulundukları bölgede kralın yetkilerini paylaşır ve kendi kendilerini yönetirlerdi, feodalizm olarak adlandırılan bu üretim yapısı kapitalizmin klasik gelişme yoludur ve kapitalist üretim süreci bu yapı içerisinde meydana gelmiştir. Ancak Divitçioğlu toplumsal gelişim aşamasının özellikle Asya toplumlarında bu yoldan farlı bir seyir izlediğini belirtmiştir. Ona göre Hindistan, Çin, Osmanlı İmparatorluğu gibi Asya toplumlarında, Avrupa'dakinin aksine merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke topraklarını belirli bir bireye ya da aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi, kullanma hakkına sahip olan kişi bu hakkını miras yoluyla da çocuklarına devredemezdi. Böylece merkezi otorite, kullanma hakkını devreden anlaşmayı feshedip bu hakkı bir başka kişiye verebilirdi. Bu nedenle doğu toplumlarında toprak, bireyin değil, devletin mülkiyetindeydi. Bu durum devletin doğu toplumlarında Batı toplumlarına göre farklı algılanmasına neden olmuştur, Doğu toplumlarında devlet “tanrısal bir güce” sahiptir ve asla sarsılmaz bir yapısı vardır.
Avrupa’da toprak beyleri hangi sebeple kralın yetkilerini paylaşırdı?
[ { "answer_start": 423, "text": "kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları nedeniyle" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,346
Sencer Divitçioğlu, Karl Marx tarafından 1850'li yılların başında ortaya atılan Asya tipi üretim tarzı konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Divitçioğlu'na göre toplumsal üretim ve bunun yeniden üretimi (üretim biçimi) dünyadaki bütün topluluklar için farklı iki ana yoldan gelişmiştir. Bu yollardan bir tanesi klasik yoldur ve Avrupa’ya ve Japonya’ya özgü bir yapısı vardır. Bu yapıya göre Avrupa’da toprak beyleri kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları nedeniyle bulundukları bölgede kralın yetkilerini paylaşır ve kendi kendilerini yönetirlerdi, feodalizm olarak adlandırılan bu üretim yapısı kapitalizmin klasik gelişme yoludur ve kapitalist üretim süreci bu yapı içerisinde meydana gelmiştir. Ancak Divitçioğlu toplumsal gelişim aşamasının özellikle Asya toplumlarında bu yoldan farlı bir seyir izlediğini belirtmiştir. Ona göre Hindistan, Çin, Osmanlı İmparatorluğu gibi Asya toplumlarında, Avrupa'dakinin aksine merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke topraklarını belirli bir bireye ya da aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi, kullanma hakkına sahip olan kişi bu hakkını miras yoluyla da çocuklarına devredemezdi. Böylece merkezi otorite, kullanma hakkını devreden anlaşmayı feshedip bu hakkı bir başka kişiye verebilirdi. Bu nedenle doğu toplumlarında toprak, bireyin değil, devletin mülkiyetindeydi. Bu durum devletin doğu toplumlarında Batı toplumlarına göre farklı algılanmasına neden olmuştur, Doğu toplumlarında devlet “tanrısal bir güce” sahiptir ve asla sarsılmaz bir yapısı vardır.
Sencer Divitçioğlu'nun incelediği Asya tipi üretim tarzı kim tarafından ortaya atılmıştır?
[ { "answer_start": 20, "text": "Karl Marx tarafından" } ]
Sencer Divitçioğlu
12,347
Sencer Divitçioğlu, Karl Marx tarafından 1850'li yılların başında ortaya atılan Asya tipi üretim tarzı konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Divitçioğlu'na göre toplumsal üretim ve bunun yeniden üretimi (üretim biçimi) dünyadaki bütün topluluklar için farklı iki ana yoldan gelişmiştir. Bu yollardan bir tanesi klasik yoldur ve Avrupa’ya ve Japonya’ya özgü bir yapısı vardır. Bu yapıya göre Avrupa’da toprak beyleri kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları nedeniyle bulundukları bölgede kralın yetkilerini paylaşır ve kendi kendilerini yönetirlerdi, feodalizm olarak adlandırılan bu üretim yapısı kapitalizmin klasik gelişme yoludur ve kapitalist üretim süreci bu yapı içerisinde meydana gelmiştir. Ancak Divitçioğlu toplumsal gelişim aşamasının özellikle Asya toplumlarında bu yoldan farlı bir seyir izlediğini belirtmiştir. Ona göre Hindistan, Çin, Osmanlı İmparatorluğu gibi Asya toplumlarında, Avrupa'dakinin aksine merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke topraklarını belirli bir bireye ya da aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi, kullanma hakkına sahip olan kişi bu hakkını miras yoluyla da çocuklarına devredemezdi. Böylece merkezi otorite, kullanma hakkını devreden anlaşmayı feshedip bu hakkı bir başka kişiye verebilirdi. Bu nedenle doğu toplumlarında toprak, bireyin değil, devletin mülkiyetindeydi. Bu durum devletin doğu toplumlarında Batı toplumlarına göre farklı algılanmasına neden olmuştur, Doğu toplumlarında devlet “tanrısal bir güce” sahiptir ve asla sarsılmaz bir yapısı vardır.
Bilim ve Teknoloji müzesinin açık hava sergisinde hangi araçlar sergilenmektedir?
[ { "answer_start": 697, "text": " F-104 uçağı " } ]
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi
12,348
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, 2003 yılında Ankara'da kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı müze. Müzenin amacı MÖ 7000 yılından beri Anadolu'da gelişen teknolojinin tarihini belgelemek ve günümüz teknolojisini sergilemektir. Üniversite yerleşkesinde bulunan müze kompleksi 4 ana elemandan oluşmaktadır. Bunlar geçmişten günümüze bilim ve teknoloji gelişimini gözler önüne seren sergi binası "Büyük Silo"; Ulaşım Tarihi sergisi binası "Hangar", 50'den fazla etkileşimli deneyin bulunduğu Uygulamalı Bilim Merkezi binası "UFO" ve açık hava sergisidir. Açık hava sergisinde üniversite birimleri ve diğer ilgili kişi ve kurumların katkılarıyla bir araya getirilmiş lokomotif, C-47 uçağı, F-104 uçağı gibi araçlar sergilenmektedir. Müzenin kurulma çalışmalarına 2001'de başlanmış ve 2005'te tamamlanmıştır. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, ilkokul öğrenciliğinden bu yana yaklaşık 70 yıldır kullandığı Erika marka tarihî daktilosunu Ekim 2003'te ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi'ne armağan etmiştir.
Hangi binalar ve sergiler vardır?
[ { "answer_start": 419, "text": "Ulaşım Tarihi sergisi binası \"Hangar\"" } ]
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi
12,349
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, 2003 yılında Ankara'da kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı müze. Müzenin amacı MÖ 7000 yılından beri Anadolu'da gelişen teknolojinin tarihini belgelemek ve günümüz teknolojisini sergilemektir. Üniversite yerleşkesinde bulunan müze kompleksi 4 ana elemandan oluşmaktadır. Bunlar geçmişten günümüze bilim ve teknoloji gelişimini gözler önüne seren sergi binası "Büyük Silo"; Ulaşım Tarihi sergisi binası "Hangar", 50'den fazla etkileşimli deneyin bulunduğu Uygulamalı Bilim Merkezi binası "UFO" ve açık hava sergisidir. Açık hava sergisinde üniversite birimleri ve diğer ilgili kişi ve kurumların katkılarıyla bir araya getirilmiş lokomotif, C-47 uçağı, F-104 uçağı gibi araçlar sergilenmektedir. Müzenin kurulma çalışmalarına 2001'de başlanmış ve 2005'te tamamlanmıştır. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, ilkokul öğrenciliğinden bu yana yaklaşık 70 yıldır kullandığı Erika marka tarihî daktilosunu Ekim 2003'te ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi'ne armağan etmiştir.
Müzenin kuruluş amacı nedir?
[ { "answer_start": 122, "text": "MÖ 7000 yılından beri Anadolu'da gelişen teknolojinin tarihini belgelemek ve günümüz teknolojisini sergilemektir." } ]
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi
12,350
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, 2003 yılında Ankara'da kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı müze. Müzenin amacı MÖ 7000 yılından beri Anadolu'da gelişen teknolojinin tarihini belgelemek ve günümüz teknolojisini sergilemektir. Üniversite yerleşkesinde bulunan müze kompleksi 4 ana elemandan oluşmaktadır. Bunlar geçmişten günümüze bilim ve teknoloji gelişimini gözler önüne seren sergi binası "Büyük Silo"; Ulaşım Tarihi sergisi binası "Hangar", 50'den fazla etkileşimli deneyin bulunduğu Uygulamalı Bilim Merkezi binası "UFO" ve açık hava sergisidir. Açık hava sergisinde üniversite birimleri ve diğer ilgili kişi ve kurumların katkılarıyla bir araya getirilmiş lokomotif, C-47 uçağı, F-104 uçağı gibi araçlar sergilenmektedir. Müzenin kurulma çalışmalarına 2001'de başlanmış ve 2005'te tamamlanmıştır. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, ilkokul öğrenciliğinden bu yana yaklaşık 70 yıldır kullandığı Erika marka tarihî daktilosunu Ekim 2003'te ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi'ne armağan etmiştir.
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi nerede ve ne zaman kurulmuştur?
[ { "answer_start": 32, "text": "2003 yılında Ankara'da " } ]
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi
12,351
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, 2003 yılında Ankara'da kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı müze. Müzenin amacı MÖ 7000 yılından beri Anadolu'da gelişen teknolojinin tarihini belgelemek ve günümüz teknolojisini sergilemektir. Üniversite yerleşkesinde bulunan müze kompleksi 4 ana elemandan oluşmaktadır. Bunlar geçmişten günümüze bilim ve teknoloji gelişimini gözler önüne seren sergi binası "Büyük Silo"; Ulaşım Tarihi sergisi binası "Hangar", 50'den fazla etkileşimli deneyin bulunduğu Uygulamalı Bilim Merkezi binası "UFO" ve açık hava sergisidir. Açık hava sergisinde üniversite birimleri ve diğer ilgili kişi ve kurumların katkılarıyla bir araya getirilmiş lokomotif, C-47 uçağı, F-104 uçağı gibi araçlar sergilenmektedir. Müzenin kurulma çalışmalarına 2001'de başlanmış ve 2005'te tamamlanmıştır. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, ilkokul öğrenciliğinden bu yana yaklaşık 70 yıldır kullandığı Erika marka tarihî daktilosunu Ekim 2003'te ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi'ne armağan etmiştir.
Nelerde üyelik ve başkanlık yaptı?
[ { "answer_start": 664, "text": "ktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı" } ]
Orhan Dikmen
12,352
Orhan Dikmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Senatosu Üyeliği, İktisat Fakültesi Dekanlığı, Maliye Kürsüsü Başkanlığı, Maliye Enstitüsü Vakfı Kurucu Üyeliği, İktisadî Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Şişli İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu Öğretim Üyeliği ve Müdürlüğü, Türkiye İktisatçılar Derneği Kurucu üyeliği ve Başkanlığı, Milletlerarası Vergi Hukuku Birliği Üyeliği, Milletlerarası Maliye Enstitüsü Başkan Vekilliği, İktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı, RCD ve OECD Misyon Üyeliği ve Başkanlığı yaptı.
Dikmen Hangi okulları okudu?
[ { "answer_start": 14, "text": "Galatasaray Lisesi" } ]
Orhan Dikmen
12,353
Orhan Dikmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Senatosu Üyeliği, İktisat Fakültesi Dekanlığı, Maliye Kürsüsü Başkanlığı, Maliye Enstitüsü Vakfı Kurucu Üyeliği, İktisadî Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Şişli İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu Öğretim Üyeliği ve Müdürlüğü, Türkiye İktisatçılar Derneği Kurucu üyeliği ve Başkanlığı, Milletlerarası Vergi Hukuku Birliği Üyeliği, Milletlerarası Maliye Enstitüsü Başkan Vekilliği, İktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı, RCD ve OECD Misyon Üyeliği ve Başkanlığı yaptı.
Orhan Dikmen hangi liseden mezun olmuştur?
[ { "answer_start": 14, "text": "Galatasaray Lisesi" } ]
Orhan Dikmen
12,354
Orhan Dikmen, Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Yüksek Hukuk ve İktisat Etüdleri Programında yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Senatosu Üyeliği, İktisat Fakültesi Dekanlığı, Maliye Kürsüsü Başkanlığı, Maliye Enstitüsü Vakfı Kurucu Üyeliği, İktisadî Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, Şişli İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu Öğretim Üyeliği ve Müdürlüğü, Türkiye İktisatçılar Derneği Kurucu üyeliği ve Başkanlığı, Milletlerarası Vergi Hukuku Birliği Üyeliği, Milletlerarası Maliye Enstitüsü Başkan Vekilliği, İktisadî İşbirliği Avrupa Ligi Başkan Vekilliği ve Millî Komitesi Başkanlığı, RCD ve OECD Misyon Üyeliği ve Başkanlığı yaptı.
Oğuz okay ikinci yüksek lisansını nerede yapmıştır?
[ { "answer_start": 145, "text": " Viyana Teknik Üniversitesinde" } ]
Oğuz Okay
12,355
Prof. Dr. Oğuz Okay, 1955'de İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nde (1977) kimya mühendisliğinde lisans ve yüksek lisans okuduktan sonra Viyana Teknik Üniversitesinde ikinci yüksek lisansını (1978) yaptı. Aynı üniversitede 1981 yılında polimer kimyası bölümünde doktora ünvanına sahip oldu. Kocaeli Üniversitesi'nde profesör oldu. OKAY, TÜBA asli üyesidir ve 2005 yılında TÜBİTAK bilim ödülü aldı. Ayrıca (1977 - 1981 )TUBITAK-NATO Doctoral Fellowship,(1988 - 1989 )Alexander von Humboldt Research Fellowship, (1990)TUBITAK Junior Science Award,(1994)Sedat Simavi Natural Sciences Award,(1995) Science Award given by TUBITAK Marmara Research Center, (1996) Science Award given by Rectorate of Kocaeli University, (2005) TÜBİTAK Science Award, (2006) Principal Member, Turkish Academy of Sciences (TÜBA), (2006) Honorary Membership, Turkish Chemical Society, (2007) Science Award given by Istanbul Technical University Foundation ( Deniz Ceylan ile birlikte ), 2014 ödüllerini almıştır. 150nin üzerinde uluslararası bilimsel makalesi ve 4 patenti bulunmaktadır. 3 uluslararası kitapta bölüm yazmıştır. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.
Oğuz Okay nerede dünyaya gelmiştir?
[ { "answer_start": 29, "text": "İstanbul'da " } ]
Oğuz Okay
12,356
Prof. Dr. Oğuz Okay, 1955'de İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nde (1977) kimya mühendisliğinde lisans ve yüksek lisans okuduktan sonra Viyana Teknik Üniversitesinde ikinci yüksek lisansını (1978) yaptı. Aynı üniversitede 1981 yılında polimer kimyası bölümünde doktora ünvanına sahip oldu. Kocaeli Üniversitesi'nde profesör oldu. OKAY, TÜBA asli üyesidir ve 2005 yılında TÜBİTAK bilim ödülü aldı. Ayrıca (1977 - 1981 )TUBITAK-NATO Doctoral Fellowship,(1988 - 1989 )Alexander von Humboldt Research Fellowship, (1990)TUBITAK Junior Science Award,(1994)Sedat Simavi Natural Sciences Award,(1995) Science Award given by TUBITAK Marmara Research Center, (1996) Science Award given by Rectorate of Kocaeli University, (2005) TÜBİTAK Science Award, (2006) Principal Member, Turkish Academy of Sciences (TÜBA), (2006) Honorary Membership, Turkish Chemical Society, (2007) Science Award given by Istanbul Technical University Foundation ( Deniz Ceylan ile birlikte ), 2014 ödüllerini almıştır. 150nin üzerinde uluslararası bilimsel makalesi ve 4 patenti bulunmaktadır. 3 uluslararası kitapta bölüm yazmıştır. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.
Kaç makalesi ve patenti vardır?
[ { "answer_start": 1007, "text": "150nin üzerinde uluslararası bilimsel makalesi ve 4 patenti bulunmaktadır" } ]
Oğuz Okay
12,357
Prof. Dr. Oğuz Okay, 1955'de İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nde (1977) kimya mühendisliğinde lisans ve yüksek lisans okuduktan sonra Viyana Teknik Üniversitesinde ikinci yüksek lisansını (1978) yaptı. Aynı üniversitede 1981 yılında polimer kimyası bölümünde doktora ünvanına sahip oldu. Kocaeli Üniversitesi'nde profesör oldu. OKAY, TÜBA asli üyesidir ve 2005 yılında TÜBİTAK bilim ödülü aldı. Ayrıca (1977 - 1981 )TUBITAK-NATO Doctoral Fellowship,(1988 - 1989 )Alexander von Humboldt Research Fellowship, (1990)TUBITAK Junior Science Award,(1994)Sedat Simavi Natural Sciences Award,(1995) Science Award given by TUBITAK Marmara Research Center, (1996) Science Award given by Rectorate of Kocaeli University, (2005) TÜBİTAK Science Award, (2006) Principal Member, Turkish Academy of Sciences (TÜBA), (2006) Honorary Membership, Turkish Chemical Society, (2007) Science Award given by Istanbul Technical University Foundation ( Deniz Ceylan ile birlikte ), 2014 ödüllerini almıştır. 150nin üzerinde uluslararası bilimsel makalesi ve 4 patenti bulunmaktadır. 3 uluslararası kitapta bölüm yazmıştır. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.
Oğuz Okay'ın aldığı ödüller nelerdir?
[ { "answer_start": 828, "text": " Honorary Membership, Turkish Chemical Society" } ]
Oğuz Okay
12,358
Prof. Dr. Oğuz Okay, 1955'de İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nde (1977) kimya mühendisliğinde lisans ve yüksek lisans okuduktan sonra Viyana Teknik Üniversitesinde ikinci yüksek lisansını (1978) yaptı. Aynı üniversitede 1981 yılında polimer kimyası bölümünde doktora ünvanına sahip oldu. Kocaeli Üniversitesi'nde profesör oldu. OKAY, TÜBA asli üyesidir ve 2005 yılında TÜBİTAK bilim ödülü aldı. Ayrıca (1977 - 1981 )TUBITAK-NATO Doctoral Fellowship,(1988 - 1989 )Alexander von Humboldt Research Fellowship, (1990)TUBITAK Junior Science Award,(1994)Sedat Simavi Natural Sciences Award,(1995) Science Award given by TUBITAK Marmara Research Center, (1996) Science Award given by Rectorate of Kocaeli University, (2005) TÜBİTAK Science Award, (2006) Principal Member, Turkish Academy of Sciences (TÜBA), (2006) Honorary Membership, Turkish Chemical Society, (2007) Science Award given by Istanbul Technical University Foundation ( Deniz Ceylan ile birlikte ), 2014 ödüllerini almıştır. 150nin üzerinde uluslararası bilimsel makalesi ve 4 patenti bulunmaktadır. 3 uluslararası kitapta bölüm yazmıştır. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.
Oğuz Okay hangi alan üzerine çalıştı?
[ { "answer_start": 84, "text": "kimya mühendisliği" } ]
Oğuz Okay
12,359
Prof. Dr. Oğuz Okay, 1955'de İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nde (1977) kimya mühendisliğinde lisans ve yüksek lisans okuduktan sonra Viyana Teknik Üniversitesinde ikinci yüksek lisansını (1978) yaptı. Aynı üniversitede 1981 yılında polimer kimyası bölümünde doktora ünvanına sahip oldu. Kocaeli Üniversitesi'nde profesör oldu. OKAY, TÜBA asli üyesidir ve 2005 yılında TÜBİTAK bilim ödülü aldı. Ayrıca (1977 - 1981 )TUBITAK-NATO Doctoral Fellowship,(1988 - 1989 )Alexander von Humboldt Research Fellowship, (1990)TUBITAK Junior Science Award,(1994)Sedat Simavi Natural Sciences Award,(1995) Science Award given by TUBITAK Marmara Research Center, (1996) Science Award given by Rectorate of Kocaeli University, (2005) TÜBİTAK Science Award, (2006) Principal Member, Turkish Academy of Sciences (TÜBA), (2006) Honorary Membership, Turkish Chemical Society, (2007) Science Award given by Istanbul Technical University Foundation ( Deniz Ceylan ile birlikte ), 2014 ödüllerini almıştır. 150nin üzerinde uluslararası bilimsel makalesi ve 4 patenti bulunmaktadır. 3 uluslararası kitapta bölüm yazmıştır. Halen İTÜ'de öğretim üyeliği yapmaktadır.
Oktay Sinanoğlu kimdir?
[ { "answer_start": 85, "text": "Türk kimyager, moleküler biyofizikçi ve biyokimyager." } ]
Oktay Sinanoğlu
12,360
Oktay Sinanoğlu, (d. 25 Şubat 1935; Bari, İtalya - ö. 19 Nisan 2015; Florida, ABD) Türk kimyager, moleküler biyofizikçi ve biyokimyager. Türkiye'de akademik çalışmalarıyla olduğu kadar, Türkçe ile ilgili politik görüşleriyle de tanınmaktadır.
Oktay Sinanoğlu nerede ve hangi yıl ölmüştür?
[ { "answer_start": 56, "text": "19 Nisan 2015; Florida, ABD" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,361
Oktay Sinanoğlu, (d. 25 Şubat 1935; Bari, İtalya - ö. 19 Nisan 2015; Florida, ABD) Türk kimyager, moleküler biyofizikçi ve biyokimyager. Türkiye'de akademik çalışmalarıyla olduğu kadar, Türkçe ile ilgili politik görüşleriyle de tanınmaktadır.
Oktay Sinanoğlu nerede ve hangi yıl doğmuştur?
[ { "answer_start": 23, "text": "25 Şubat 1935; Bari, İtalya" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,362
Oktay Sinanoğlu, (d. 25 Şubat 1935; Bari, İtalya - ö. 19 Nisan 2015; Florida, ABD) Türk kimyager, moleküler biyofizikçi ve biyokimyager. Türkiye'de akademik çalışmalarıyla olduğu kadar, Türkçe ile ilgili politik görüşleriyle de tanınmaktadır.
Hangi ödülü(ler) almıştır?
[ { "answer_start": 504, "text": "\"Sloan Ödülü\"" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,363
Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu'nun başkonsolos olarak görev yaptığı İtalya'nın Bari şehrinde doğdu. II. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından 1939'da ailesiyle Türkiye'ye döndü. Oktay Sinanoğlu, 1953 yılında TED Ankara Koleji'nden birincilikle mezun oldu. 1953 yılında okul bursu ile ABD'ye gitti. 1956'da Amerika Birleşik Devletleri'nde, Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden kimya mühendisi olarak mezun oldu. 1957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl "Sloan Ödülü"nü kazandı. Doçentlik tezini tamamlamasının (1958-1959) ardından Berkeley'de kuramsal kimya alanında doktorasını tamamladı (1959-1960). Doktora danışmanı Kenneth Pitzer'di. 21 Aralık 1963 tarihinde Yale Üniversitesi'nde öğrenci olan Paula Armbruster ile evlendi. Evlilik töreni The Branford College Chapel of Yale'de yapıldı. Bu evliliğin ardından, Dilek Sinanoğlu ile evlendi ve bu evliliğinden ikiz çocukları oldu. 19 Nisan 2015 tarihinde Amerika'nın Florida eyâletinde hayatını kaybetti. Ünlü sanatçı Esin Afşar'ın ağabeyidir. Karacaahmet Mezarlığı'nda annesi Rüveyde Sinanoğlu ve kız kardeşi Esin Afşar Aral'ın yanına defnedilmiştir.
Yüksek lisansını nerede yapmıştır?
[ { "answer_start": 429, "text": "Massachusetts Teknoloji Enstitüsü" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,364
Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu'nun başkonsolos olarak görev yaptığı İtalya'nın Bari şehrinde doğdu. II. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından 1939'da ailesiyle Türkiye'ye döndü. Oktay Sinanoğlu, 1953 yılında TED Ankara Koleji'nden birincilikle mezun oldu. 1953 yılında okul bursu ile ABD'ye gitti. 1956'da Amerika Birleşik Devletleri'nde, Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden kimya mühendisi olarak mezun oldu. 1957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl "Sloan Ödülü"nü kazandı. Doçentlik tezini tamamlamasının (1958-1959) ardından Berkeley'de kuramsal kimya alanında doktorasını tamamladı (1959-1960). Doktora danışmanı Kenneth Pitzer'di. 21 Aralık 1963 tarihinde Yale Üniversitesi'nde öğrenci olan Paula Armbruster ile evlendi. Evlilik töreni The Branford College Chapel of Yale'de yapıldı. Bu evliliğin ardından, Dilek Sinanoğlu ile evlendi ve bu evliliğinden ikiz çocukları oldu. 19 Nisan 2015 tarihinde Amerika'nın Florida eyâletinde hayatını kaybetti. Ünlü sanatçı Esin Afşar'ın ağabeyidir. Karacaahmet Mezarlığı'nda annesi Rüveyde Sinanoğlu ve kız kardeşi Esin Afşar Aral'ın yanına defnedilmiştir.
ABD 'de hangi üniversiteden mezun oldu?
[ { "answer_start": 342, "text": "Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,365
Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu'nun başkonsolos olarak görev yaptığı İtalya'nın Bari şehrinde doğdu. II. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından 1939'da ailesiyle Türkiye'ye döndü. Oktay Sinanoğlu, 1953 yılında TED Ankara Koleji'nden birincilikle mezun oldu. 1953 yılında okul bursu ile ABD'ye gitti. 1956'da Amerika Birleşik Devletleri'nde, Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden kimya mühendisi olarak mezun oldu. 1957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl "Sloan Ödülü"nü kazandı. Doçentlik tezini tamamlamasının (1958-1959) ardından Berkeley'de kuramsal kimya alanında doktorasını tamamladı (1959-1960). Doktora danışmanı Kenneth Pitzer'di. 21 Aralık 1963 tarihinde Yale Üniversitesi'nde öğrenci olan Paula Armbruster ile evlendi. Evlilik töreni The Branford College Chapel of Yale'de yapıldı. Bu evliliğin ardından, Dilek Sinanoğlu ile evlendi ve bu evliliğinden ikiz çocukları oldu. 19 Nisan 2015 tarihinde Amerika'nın Florida eyâletinde hayatını kaybetti. Ünlü sanatçı Esin Afşar'ın ağabeyidir. Karacaahmet Mezarlığı'nda annesi Rüveyde Sinanoğlu ve kız kardeşi Esin Afşar Aral'ın yanına defnedilmiştir.
Sinanoğlunun okuduğu lise nedir?
[ { "answer_start": 210, "text": " TED Ankara Koleji" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,366
Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu'nun başkonsolos olarak görev yaptığı İtalya'nın Bari şehrinde doğdu. II. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından 1939'da ailesiyle Türkiye'ye döndü. Oktay Sinanoğlu, 1953 yılında TED Ankara Koleji'nden birincilikle mezun oldu. 1953 yılında okul bursu ile ABD'ye gitti. 1956'da Amerika Birleşik Devletleri'nde, Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden kimya mühendisi olarak mezun oldu. 1957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl "Sloan Ödülü"nü kazandı. Doçentlik tezini tamamlamasının (1958-1959) ardından Berkeley'de kuramsal kimya alanında doktorasını tamamladı (1959-1960). Doktora danışmanı Kenneth Pitzer'di. 21 Aralık 1963 tarihinde Yale Üniversitesi'nde öğrenci olan Paula Armbruster ile evlendi. Evlilik töreni The Branford College Chapel of Yale'de yapıldı. Bu evliliğin ardından, Dilek Sinanoğlu ile evlendi ve bu evliliğinden ikiz çocukları oldu. 19 Nisan 2015 tarihinde Amerika'nın Florida eyâletinde hayatını kaybetti. Ünlü sanatçı Esin Afşar'ın ağabeyidir. Karacaahmet Mezarlığı'nda annesi Rüveyde Sinanoğlu ve kız kardeşi Esin Afşar Aral'ın yanına defnedilmiştir.
Sinanoğlu çözülemeyen hangi problemi çözmüştür?
[ { "answer_start": 2261, "text": "\"Kuantum mekaniği'nde Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri\"" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,367
1960'ta Yale Üniversitesi'nde öğretim üyesi oldu. 1 Temmuz 1963 tarihinde kimya alanında tam profesörlük unvanı alarak, 20. yüzyılda Yale Üniversitesi'nde "tam profesörlük" unvanını en genç yaşta kazanan öğretim üyesi olduğu açıklandı. İlerleyen zamanlarda, son yüzyılda tam profesörlük unvanını alan en genç ikinci öğretim üyesi olduğu ortaya çıktı. Yale Üniversitesi'nin son 300 yıllık tarihinde tam profesörlük unvanını alan üçüncü en genç öğretim üyesi olduğuna inanılmaktadır. 1964 senesinde Yale Üniversitesi'nde teorik kimya bölümünü kurdu. Yale'deki görevi boyunca, "Atom ve moleküllerin çok-elektron teorisi" (1961), "Çözgeniter kuramı" (1964), "Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı" (1974), "Mikrotermodinamik"(1981) ve "Değerlik kabuğu etkileşim kuramı" (1983) çalışmalarını gerçekleştirdi. 1988 senesinde, laboratuvar ortamında birleştirilecek olan kimyasalların, birleştirmenin ardından nasıl tepki vereceklerini öngörebilmek amacıyla, kendi geliştirdiği matematik teorilerine dayanan devrimsel bir yöntem olan ve "Sinanoğlu indirgemesi" olarak adlandırılan yöntemini yayınladı. Yale'de 37 sene çalıştıktan sonra, 1997'de emekli oldu. Yale'de çalıştığı süre boyunca, çeşitli Türk üniversitelerine, TÜBİTAK'a ve (JSPS)'ye danışmanlık yaptı. 1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti Oktay Sinanoğlu'na danışman profesör ünvânı verdi. 1975 yılında çıkartılan özel kanunla devlet tarafından kendisine "cumhuriyet profesörü" unvanı verildi. 1966'da kimya dalında "TÜBİTAK Bilim Ödülü"nü, 1973'te kimya dalında "Alexander von Humboldt Research Award"ı ve 1975'te "International Outstanding Scientist Award of Japan"ı kazandı. 1973'te "fahrî büyükelçi" olarak Japonya'ya gönderildi. Sinanoğlu ayrıca Nobel ödülü için iki defa aday gösterildi. 1997 yılında Yale'den emekli olmasının ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaya başladı ve 2002 senesinde kadar Yıldız Teknik Üniversitesi kimya bölümünde çalışmaya devam etti. Sinanoğlu birçok bilimsel kitap ve makale yazdı ve birçoklarına da katkıda bulundu. Ayrıca "Hedef Türkiye" ve "Bye Bye Türkçe"(2005) gibi eserlere de imza attı. Yaşamı boyunca kuantum mekaniği'ne birçok katkıda bulundu. P.A.M. Dirac'in de üzerinde uğraştığı ancak çözemediği "Kuantum mekaniği'nde Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri" problemini çözdü..
Sinanoğlu'nun eserleri nelerdir?
[ { "answer_start": 2093, "text": "\"Bye Bye Türkçe\"" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,368
1960'ta Yale Üniversitesi'nde öğretim üyesi oldu. 1 Temmuz 1963 tarihinde kimya alanında tam profesörlük unvanı alarak, 20. yüzyılda Yale Üniversitesi'nde "tam profesörlük" unvanını en genç yaşta kazanan öğretim üyesi olduğu açıklandı. İlerleyen zamanlarda, son yüzyılda tam profesörlük unvanını alan en genç ikinci öğretim üyesi olduğu ortaya çıktı. Yale Üniversitesi'nin son 300 yıllık tarihinde tam profesörlük unvanını alan üçüncü en genç öğretim üyesi olduğuna inanılmaktadır. 1964 senesinde Yale Üniversitesi'nde teorik kimya bölümünü kurdu. Yale'deki görevi boyunca, "Atom ve moleküllerin çok-elektron teorisi" (1961), "Çözgeniter kuramı" (1964), "Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı" (1974), "Mikrotermodinamik"(1981) ve "Değerlik kabuğu etkileşim kuramı" (1983) çalışmalarını gerçekleştirdi. 1988 senesinde, laboratuvar ortamında birleştirilecek olan kimyasalların, birleştirmenin ardından nasıl tepki vereceklerini öngörebilmek amacıyla, kendi geliştirdiği matematik teorilerine dayanan devrimsel bir yöntem olan ve "Sinanoğlu indirgemesi" olarak adlandırılan yöntemini yayınladı. Yale'de 37 sene çalıştıktan sonra, 1997'de emekli oldu. Yale'de çalıştığı süre boyunca, çeşitli Türk üniversitelerine, TÜBİTAK'a ve (JSPS)'ye danışmanlık yaptı. 1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti Oktay Sinanoğlu'na danışman profesör ünvânı verdi. 1975 yılında çıkartılan özel kanunla devlet tarafından kendisine "cumhuriyet profesörü" unvanı verildi. 1966'da kimya dalında "TÜBİTAK Bilim Ödülü"nü, 1973'te kimya dalında "Alexander von Humboldt Research Award"ı ve 1975'te "International Outstanding Scientist Award of Japan"ı kazandı. 1973'te "fahrî büyükelçi" olarak Japonya'ya gönderildi. Sinanoğlu ayrıca Nobel ödülü için iki defa aday gösterildi. 1997 yılında Yale'den emekli olmasının ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaya başladı ve 2002 senesinde kadar Yıldız Teknik Üniversitesi kimya bölümünde çalışmaya devam etti. Sinanoğlu birçok bilimsel kitap ve makale yazdı ve birçoklarına da katkıda bulundu. Ayrıca "Hedef Türkiye" ve "Bye Bye Türkçe"(2005) gibi eserlere de imza attı. Yaşamı boyunca kuantum mekaniği'ne birçok katkıda bulundu. P.A.M. Dirac'in de üzerinde uğraştığı ancak çözemediği "Kuantum mekaniği'nde Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri" problemini çözdü..
Sinanoğlu kimlere danışmanlık yapmıştır?
[ { "answer_start": 1195, "text": "Türk üniversitelerine, TÜBİTAK'a ve (JSPS)" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,369
1960'ta Yale Üniversitesi'nde öğretim üyesi oldu. 1 Temmuz 1963 tarihinde kimya alanında tam profesörlük unvanı alarak, 20. yüzyılda Yale Üniversitesi'nde "tam profesörlük" unvanını en genç yaşta kazanan öğretim üyesi olduğu açıklandı. İlerleyen zamanlarda, son yüzyılda tam profesörlük unvanını alan en genç ikinci öğretim üyesi olduğu ortaya çıktı. Yale Üniversitesi'nin son 300 yıllık tarihinde tam profesörlük unvanını alan üçüncü en genç öğretim üyesi olduğuna inanılmaktadır. 1964 senesinde Yale Üniversitesi'nde teorik kimya bölümünü kurdu. Yale'deki görevi boyunca, "Atom ve moleküllerin çok-elektron teorisi" (1961), "Çözgeniter kuramı" (1964), "Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı" (1974), "Mikrotermodinamik"(1981) ve "Değerlik kabuğu etkileşim kuramı" (1983) çalışmalarını gerçekleştirdi. 1988 senesinde, laboratuvar ortamında birleştirilecek olan kimyasalların, birleştirmenin ardından nasıl tepki vereceklerini öngörebilmek amacıyla, kendi geliştirdiği matematik teorilerine dayanan devrimsel bir yöntem olan ve "Sinanoğlu indirgemesi" olarak adlandırılan yöntemini yayınladı. Yale'de 37 sene çalıştıktan sonra, 1997'de emekli oldu. Yale'de çalıştığı süre boyunca, çeşitli Türk üniversitelerine, TÜBİTAK'a ve (JSPS)'ye danışmanlık yaptı. 1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti Oktay Sinanoğlu'na danışman profesör ünvânı verdi. 1975 yılında çıkartılan özel kanunla devlet tarafından kendisine "cumhuriyet profesörü" unvanı verildi. 1966'da kimya dalında "TÜBİTAK Bilim Ödülü"nü, 1973'te kimya dalında "Alexander von Humboldt Research Award"ı ve 1975'te "International Outstanding Scientist Award of Japan"ı kazandı. 1973'te "fahrî büyükelçi" olarak Japonya'ya gönderildi. Sinanoğlu ayrıca Nobel ödülü için iki defa aday gösterildi. 1997 yılında Yale'den emekli olmasının ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaya başladı ve 2002 senesinde kadar Yıldız Teknik Üniversitesi kimya bölümünde çalışmaya devam etti. Sinanoğlu birçok bilimsel kitap ve makale yazdı ve birçoklarına da katkıda bulundu. Ayrıca "Hedef Türkiye" ve "Bye Bye Türkçe"(2005) gibi eserlere de imza attı. Yaşamı boyunca kuantum mekaniği'ne birçok katkıda bulundu. P.A.M. Dirac'in de üzerinde uğraştığı ancak çözemediği "Kuantum mekaniği'nde Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri" problemini çözdü..
Sinanoğlu'nun Türkçe üzerine çalışmaları nelerdir?
[ { "answer_start": 164, "text": " Eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savundu" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,370
Türkiye'de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok toplumda bir Türkçe bilinci oluşturmaya adadı ve Türkçenin yabancı dillerin istilası altında olduğunu vurguladı. Eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savundu. Türkçede bulunan yabancı kökenli olduğunu söylediği bazı kelimelere çeşitli karşılıklar önerdi. Ayrıca Türkçenin matematiksel yapısından dolayı en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir
Sinanoğlu'nun türkçe ile ilgili düşünceleri nelerdir?
[ { "answer_start": 380, "text": "Türkçenin matematiksel yapısından dolayı en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir" } ]
Oktay Sinanoğlu
12,371
Türkiye'de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok toplumda bir Türkçe bilinci oluşturmaya adadı ve Türkçenin yabancı dillerin istilası altında olduğunu vurguladı. Eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savundu. Türkçede bulunan yabancı kökenli olduğunu söylediği bazı kelimelere çeşitli karşılıklar önerdi. Ayrıca Türkçenin matematiksel yapısından dolayı en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir
Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam kimdir?
[ { "answer_start": 0, "text": "Osman Hamdi Bey " } ]
Osman Hamdi Bey
12,372
Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842, İstanbul - 24 Şubat 1910, İstanbul) Osmanlı arkeolog, müzeci, ressam ve Kadıköy'ün ilk belediye başkanı. Sakız Adası'ndan ufak yaşta evlatlık olarak gelen Rum asıllı Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu, İstanbul Milletvekilli, Belediye Başkanı, müzeci, kimyager ve felsefeci Halil Ethem Bey ve nümizmat İsmail Galip Bey’in ağabeyidir. İlk Türk arkeoloğu kabul edilir. Bağdat’ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağladı. En önemli arkeolojik kazısı 1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazılardır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahdi’ni bulmuştur. Osman Hamdi Bey İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin 29 yıl müdürlüğünü yapmış ve müzeyi dünyanın sayılı müzeleri arasına ekletmiştir. Osman Hamdi Bey'i çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu sayanlar, bunu Osmanlı dönemindeki ilk Türk müze yöneticisi olmasıyla ve müzeyi geliştirmesiyle gerekçelendirirler. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir.
Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi (yani MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi) 'nin kurucusu kimdir?
[ { "answer_start": 0, "text": "Osman Hamdi Bey" } ]
Osman Hamdi Bey
12,373
Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842, İstanbul - 24 Şubat 1910, İstanbul) Osmanlı arkeolog, müzeci, ressam ve Kadıköy'ün ilk belediye başkanı. Sakız Adası'ndan ufak yaşta evlatlık olarak gelen Rum asıllı Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu, İstanbul Milletvekilli, Belediye Başkanı, müzeci, kimyager ve felsefeci Halil Ethem Bey ve nümizmat İsmail Galip Bey’in ağabeyidir. İlk Türk arkeoloğu kabul edilir. Bağdat’ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağladı. En önemli arkeolojik kazısı 1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazılardır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahdi’ni bulmuştur. Osman Hamdi Bey İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin 29 yıl müdürlüğünü yapmış ve müzeyi dünyanın sayılı müzeleri arasına ekletmiştir. Osman Hamdi Bey'i çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu sayanlar, bunu Osmanlı dönemindeki ilk Türk müze yöneticisi olmasıyla ve müzeyi geliştirmesiyle gerekçelendirirler. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir.
Osman Hamdi Beyin en önemli arkeolojik kazısı nedir?
[ { "answer_start": 673, "text": "1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazılar" } ]
Osman Hamdi Bey
12,374
Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842, İstanbul - 24 Şubat 1910, İstanbul) Osmanlı arkeolog, müzeci, ressam ve Kadıköy'ün ilk belediye başkanı. Sakız Adası'ndan ufak yaşta evlatlık olarak gelen Rum asıllı Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu, İstanbul Milletvekilli, Belediye Başkanı, müzeci, kimyager ve felsefeci Halil Ethem Bey ve nümizmat İsmail Galip Bey’in ağabeyidir. İlk Türk arkeoloğu kabul edilir. Bağdat’ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağladı. En önemli arkeolojik kazısı 1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazılardır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahdi’ni bulmuştur. Osman Hamdi Bey İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin 29 yıl müdürlüğünü yapmış ve müzeyi dünyanın sayılı müzeleri arasına ekletmiştir. Osman Hamdi Bey'i çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu sayanlar, bunu Osmanlı dönemindeki ilk Türk müze yöneticisi olmasıyla ve müzeyi geliştirmesiyle gerekçelendirirler. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir.
İlk Türk arkeolog kimdir?
[ { "answer_start": 0, "text": "Osman Hamdi Bey" } ]
Osman Hamdi Bey
12,375
Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842, İstanbul - 24 Şubat 1910, İstanbul) Osmanlı arkeolog, müzeci, ressam ve Kadıköy'ün ilk belediye başkanı. Sakız Adası'ndan ufak yaşta evlatlık olarak gelen Rum asıllı Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu, İstanbul Milletvekilli, Belediye Başkanı, müzeci, kimyager ve felsefeci Halil Ethem Bey ve nümizmat İsmail Galip Bey’in ağabeyidir. İlk Türk arkeoloğu kabul edilir. Bağdat’ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağladı. En önemli arkeolojik kazısı 1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazılardır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahdi’ni bulmuştur. Osman Hamdi Bey İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin 29 yıl müdürlüğünü yapmış ve müzeyi dünyanın sayılı müzeleri arasına ekletmiştir. Osman Hamdi Bey'i çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu sayanlar, bunu Osmanlı dönemindeki ilk Türk müze yöneticisi olmasıyla ve müzeyi geliştirmesiyle gerekçelendirirler. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir.
Osman Hamdi Bey kimin oğludur?
[ { "answer_start": 141, "text": "Sakız Adası'ndan ufak yaşta evlatlık olarak gelen Rum asıllı Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu" } ]
Osman Hamdi Bey
12,376
Osman Hamdi Bey (30 Aralık 1842, İstanbul - 24 Şubat 1910, İstanbul) Osmanlı arkeolog, müzeci, ressam ve Kadıköy'ün ilk belediye başkanı. Sakız Adası'ndan ufak yaşta evlatlık olarak gelen Rum asıllı Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu, İstanbul Milletvekilli, Belediye Başkanı, müzeci, kimyager ve felsefeci Halil Ethem Bey ve nümizmat İsmail Galip Bey’in ağabeyidir. İlk Türk arkeoloğu kabul edilir. Bağdat’ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağladı. En önemli arkeolojik kazısı 1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazılardır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahdi’ni bulmuştur. Osman Hamdi Bey İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin 29 yıl müdürlüğünü yapmış ve müzeyi dünyanın sayılı müzeleri arasına ekletmiştir. Osman Hamdi Bey'i çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu sayanlar, bunu Osmanlı dönemindeki ilk Türk müze yöneticisi olmasıyla ve müzeyi geliştirmesiyle gerekçelendirirler. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir.
Osman Bey'in büyük amcası kimdir?
[ { "answer_start": 2264, "text": " Edhem Eldem" } ]
Osman Hamdi Bey
12,377
Osman Bey'in çok yönlü yetişmesinde öncelikle ailesi rol oynamıştır. Babası Sadrazam İbrahim Ethem Paşa gibi kendisi de öğrenimini Avrupa’da görme fırsatı bulmuştur. Osmanlı'nın ilk maden mühendisi olan İbrahim Ethem, Sakızlı'daki bir isyanın bastırılmasından sonra devşirilen bir Rum çocuk olduğu söylenir. İstanbul'a getirildiğinde Kaptan’ı Derya Hüsrev Paşa tarafından alınıp yetiştirilmeye başlamıştır. Çocuğu olmayan Hüsrev Paşa, yanına aldığı çocukları çok iyi yetiştirmeye gayret etmiştir. 1829 yılında İbrahim Ethem henüz 9-10 yaşlarındayken Hüsrev Paşa tarafından Fransa’ya eğitim için gönderilen ilk çocuklar arasına katılır. İbrahim Ethem Hariciye Nazırlığı, Ticaret Nazırlığı, Valilik, Berlin Elçiliği, Viyana Elçiliği, Tanzimat Meclisi üyeliği, Encümeni Daniş üyeliği, Şurayı Devlet üyeliği ve Sadrazamlık yaptı, Sultan Abdülmecit’in Fransızca öğretmeni oldu. Pasteur’ün sınıf arkadaşı olduğu da rivayet edilir. Sultan Abdülmecit’in Yağlıkçılar Kâhyası Hacı Mustafa Ağa’nın kızı Fatma Hanım ile evlenen İbrahim Ethem'in bu evlilikten dört çocuğundan en büyüğü olan Osman Hamdi Bey'in üç kardeşinin adları Halil Ethem, İsmail Galip, Abdullah ve Mustafa'dır. En küçük ve en az ünlü olan Mustafa Bey İstanbul Gümrük Müdürü olür. Osman Bey'in kardeşi Halil Ethem Eldem (1861-1938) kimya okuduktan sonra felsefe doktorası yapmış, ardından müzecilik, Ser Askerlik Fabrikalar Nezareti Müşavirliği, Genel Kurmay Dairesi Tercüme Şubesi görevliliği, İstanbul Şehremini, Asar-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü, Darülşafaka, Mülkiye Mektebi, Darü’l-Muallimin ve Darülfünun Tabiiye ve Jeoloji Öğretmenliği, Sanayi Nefise Mektebi Müdürlüğü, Tarih-i Osmani Encümeni Üyeliği, Maarif Vekaleti Türk Tarih Encümeni Üyeliği, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Kurucu Üyeliği ve Asbaşkanlığı, TBMM IV.ve V. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile IV. ve V. Dönem Kitaplık Encümeni Reisliği gibi çok çeşitli alanlarda faaliyet göstermiştir. Diğer kardeşi İsmail Galip Bey (1848-1895), Türkiye'de nümizmatik bilimsel disiplininin kurucusu kabul edilir. Kızı Nazlı Hamdi (1893–1958) bir Osmanlı diplomatı olan Esat Cemil ile evlenmiştir. Onların kızı Cenan Hamdi Sarç(1913-2012), İstanbul Üniversitesi rektörü Ömer Celal Sarç ile evlenmiştir. Kardeşi İsmail Galip'in torunun oğlu Edhem Eldem, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyelisidir, misafir öğretim üyesi olarak Berkeley, Harvard, École des Hautes Études en Sciences Sociales, École Pratique des Hautes Études ve École Normale Supérieure’de ders vermiş, Berlin’de Wissenschaftskolleg’de araştırmacı olarak bulunmuş ve çok sayıda bilimsel eser vermiştir.
Türkiye'de nümizmatik bilimsel disiplinin kurucusu kimdir?
[ { "answer_start": 1935, "text": " İsmail Galip Bey " } ]
Osman Hamdi Bey
12,378
Osman Bey'in çok yönlü yetişmesinde öncelikle ailesi rol oynamıştır. Babası Sadrazam İbrahim Ethem Paşa gibi kendisi de öğrenimini Avrupa’da görme fırsatı bulmuştur. Osmanlı'nın ilk maden mühendisi olan İbrahim Ethem, Sakızlı'daki bir isyanın bastırılmasından sonra devşirilen bir Rum çocuk olduğu söylenir. İstanbul'a getirildiğinde Kaptan’ı Derya Hüsrev Paşa tarafından alınıp yetiştirilmeye başlamıştır. Çocuğu olmayan Hüsrev Paşa, yanına aldığı çocukları çok iyi yetiştirmeye gayret etmiştir. 1829 yılında İbrahim Ethem henüz 9-10 yaşlarındayken Hüsrev Paşa tarafından Fransa’ya eğitim için gönderilen ilk çocuklar arasına katılır. İbrahim Ethem Hariciye Nazırlığı, Ticaret Nazırlığı, Valilik, Berlin Elçiliği, Viyana Elçiliği, Tanzimat Meclisi üyeliği, Encümeni Daniş üyeliği, Şurayı Devlet üyeliği ve Sadrazamlık yaptı, Sultan Abdülmecit’in Fransızca öğretmeni oldu. Pasteur’ün sınıf arkadaşı olduğu da rivayet edilir. Sultan Abdülmecit’in Yağlıkçılar Kâhyası Hacı Mustafa Ağa’nın kızı Fatma Hanım ile evlenen İbrahim Ethem'in bu evlilikten dört çocuğundan en büyüğü olan Osman Hamdi Bey'in üç kardeşinin adları Halil Ethem, İsmail Galip, Abdullah ve Mustafa'dır. En küçük ve en az ünlü olan Mustafa Bey İstanbul Gümrük Müdürü olür. Osman Bey'in kardeşi Halil Ethem Eldem (1861-1938) kimya okuduktan sonra felsefe doktorası yapmış, ardından müzecilik, Ser Askerlik Fabrikalar Nezareti Müşavirliği, Genel Kurmay Dairesi Tercüme Şubesi görevliliği, İstanbul Şehremini, Asar-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü, Darülşafaka, Mülkiye Mektebi, Darü’l-Muallimin ve Darülfünun Tabiiye ve Jeoloji Öğretmenliği, Sanayi Nefise Mektebi Müdürlüğü, Tarih-i Osmani Encümeni Üyeliği, Maarif Vekaleti Türk Tarih Encümeni Üyeliği, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Kurucu Üyeliği ve Asbaşkanlığı, TBMM IV.ve V. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile IV. ve V. Dönem Kitaplık Encümeni Reisliği gibi çok çeşitli alanlarda faaliyet göstermiştir. Diğer kardeşi İsmail Galip Bey (1848-1895), Türkiye'de nümizmatik bilimsel disiplininin kurucusu kabul edilir. Kızı Nazlı Hamdi (1893–1958) bir Osmanlı diplomatı olan Esat Cemil ile evlenmiştir. Onların kızı Cenan Hamdi Sarç(1913-2012), İstanbul Üniversitesi rektörü Ömer Celal Sarç ile evlenmiştir. Kardeşi İsmail Galip'in torunun oğlu Edhem Eldem, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyelisidir, misafir öğretim üyesi olarak Berkeley, Harvard, École des Hautes Études en Sciences Sociales, École Pratique des Hautes Études ve École Normale Supérieure’de ders vermiş, Berlin’de Wissenschaftskolleg’de araştırmacı olarak bulunmuş ve çok sayıda bilimsel eser vermiştir.
Osman Hamdi Bey'in kardeşi hangi alanda doktora yapmıştır?
[ { "answer_start": 1318, "text": "felsefe" } ]
Osman Hamdi Bey
12,379
Osman Bey'in çok yönlü yetişmesinde öncelikle ailesi rol oynamıştır. Babası Sadrazam İbrahim Ethem Paşa gibi kendisi de öğrenimini Avrupa’da görme fırsatı bulmuştur. Osmanlı'nın ilk maden mühendisi olan İbrahim Ethem, Sakızlı'daki bir isyanın bastırılmasından sonra devşirilen bir Rum çocuk olduğu söylenir. İstanbul'a getirildiğinde Kaptan’ı Derya Hüsrev Paşa tarafından alınıp yetiştirilmeye başlamıştır. Çocuğu olmayan Hüsrev Paşa, yanına aldığı çocukları çok iyi yetiştirmeye gayret etmiştir. 1829 yılında İbrahim Ethem henüz 9-10 yaşlarındayken Hüsrev Paşa tarafından Fransa’ya eğitim için gönderilen ilk çocuklar arasına katılır. İbrahim Ethem Hariciye Nazırlığı, Ticaret Nazırlığı, Valilik, Berlin Elçiliği, Viyana Elçiliği, Tanzimat Meclisi üyeliği, Encümeni Daniş üyeliği, Şurayı Devlet üyeliği ve Sadrazamlık yaptı, Sultan Abdülmecit’in Fransızca öğretmeni oldu. Pasteur’ün sınıf arkadaşı olduğu da rivayet edilir. Sultan Abdülmecit’in Yağlıkçılar Kâhyası Hacı Mustafa Ağa’nın kızı Fatma Hanım ile evlenen İbrahim Ethem'in bu evlilikten dört çocuğundan en büyüğü olan Osman Hamdi Bey'in üç kardeşinin adları Halil Ethem, İsmail Galip, Abdullah ve Mustafa'dır. En küçük ve en az ünlü olan Mustafa Bey İstanbul Gümrük Müdürü olür. Osman Bey'in kardeşi Halil Ethem Eldem (1861-1938) kimya okuduktan sonra felsefe doktorası yapmış, ardından müzecilik, Ser Askerlik Fabrikalar Nezareti Müşavirliği, Genel Kurmay Dairesi Tercüme Şubesi görevliliği, İstanbul Şehremini, Asar-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü, Darülşafaka, Mülkiye Mektebi, Darü’l-Muallimin ve Darülfünun Tabiiye ve Jeoloji Öğretmenliği, Sanayi Nefise Mektebi Müdürlüğü, Tarih-i Osmani Encümeni Üyeliği, Maarif Vekaleti Türk Tarih Encümeni Üyeliği, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Kurucu Üyeliği ve Asbaşkanlığı, TBMM IV.ve V. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile IV. ve V. Dönem Kitaplık Encümeni Reisliği gibi çok çeşitli alanlarda faaliyet göstermiştir. Diğer kardeşi İsmail Galip Bey (1848-1895), Türkiye'de nümizmatik bilimsel disiplininin kurucusu kabul edilir. Kızı Nazlı Hamdi (1893–1958) bir Osmanlı diplomatı olan Esat Cemil ile evlenmiştir. Onların kızı Cenan Hamdi Sarç(1913-2012), İstanbul Üniversitesi rektörü Ömer Celal Sarç ile evlenmiştir. Kardeşi İsmail Galip'in torunun oğlu Edhem Eldem, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyelisidir, misafir öğretim üyesi olarak Berkeley, Harvard, École des Hautes Études en Sciences Sociales, École Pratique des Hautes Études ve École Normale Supérieure’de ders vermiş, Berlin’de Wissenschaftskolleg’de araştırmacı olarak bulunmuş ve çok sayıda bilimsel eser vermiştir.
Osman Hamdi Bey'in çok yönlü yetişmesinin en önemli sebebi nedir?
[ { "answer_start": 46, "text": "ailesi" } ]
Osman Hamdi Bey
12,380
Osman Bey'in çok yönlü yetişmesinde öncelikle ailesi rol oynamıştır. Babası Sadrazam İbrahim Ethem Paşa gibi kendisi de öğrenimini Avrupa’da görme fırsatı bulmuştur. Osmanlı'nın ilk maden mühendisi olan İbrahim Ethem, Sakızlı'daki bir isyanın bastırılmasından sonra devşirilen bir Rum çocuk olduğu söylenir. İstanbul'a getirildiğinde Kaptan’ı Derya Hüsrev Paşa tarafından alınıp yetiştirilmeye başlamıştır. Çocuğu olmayan Hüsrev Paşa, yanına aldığı çocukları çok iyi yetiştirmeye gayret etmiştir. 1829 yılında İbrahim Ethem henüz 9-10 yaşlarındayken Hüsrev Paşa tarafından Fransa’ya eğitim için gönderilen ilk çocuklar arasına katılır. İbrahim Ethem Hariciye Nazırlığı, Ticaret Nazırlığı, Valilik, Berlin Elçiliği, Viyana Elçiliği, Tanzimat Meclisi üyeliği, Encümeni Daniş üyeliği, Şurayı Devlet üyeliği ve Sadrazamlık yaptı, Sultan Abdülmecit’in Fransızca öğretmeni oldu. Pasteur’ün sınıf arkadaşı olduğu da rivayet edilir. Sultan Abdülmecit’in Yağlıkçılar Kâhyası Hacı Mustafa Ağa’nın kızı Fatma Hanım ile evlenen İbrahim Ethem'in bu evlilikten dört çocuğundan en büyüğü olan Osman Hamdi Bey'in üç kardeşinin adları Halil Ethem, İsmail Galip, Abdullah ve Mustafa'dır. En küçük ve en az ünlü olan Mustafa Bey İstanbul Gümrük Müdürü olür. Osman Bey'in kardeşi Halil Ethem Eldem (1861-1938) kimya okuduktan sonra felsefe doktorası yapmış, ardından müzecilik, Ser Askerlik Fabrikalar Nezareti Müşavirliği, Genel Kurmay Dairesi Tercüme Şubesi görevliliği, İstanbul Şehremini, Asar-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü, Darülşafaka, Mülkiye Mektebi, Darü’l-Muallimin ve Darülfünun Tabiiye ve Jeoloji Öğretmenliği, Sanayi Nefise Mektebi Müdürlüğü, Tarih-i Osmani Encümeni Üyeliği, Maarif Vekaleti Türk Tarih Encümeni Üyeliği, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Kurucu Üyeliği ve Asbaşkanlığı, TBMM IV.ve V. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile IV. ve V. Dönem Kitaplık Encümeni Reisliği gibi çok çeşitli alanlarda faaliyet göstermiştir. Diğer kardeşi İsmail Galip Bey (1848-1895), Türkiye'de nümizmatik bilimsel disiplininin kurucusu kabul edilir. Kızı Nazlı Hamdi (1893–1958) bir Osmanlı diplomatı olan Esat Cemil ile evlenmiştir. Onların kızı Cenan Hamdi Sarç(1913-2012), İstanbul Üniversitesi rektörü Ömer Celal Sarç ile evlenmiştir. Kardeşi İsmail Galip'in torunun oğlu Edhem Eldem, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyelisidir, misafir öğretim üyesi olarak Berkeley, Harvard, École des Hautes Études en Sciences Sociales, École Pratique des Hautes Études ve École Normale Supérieure’de ders vermiş, Berlin’de Wissenschaftskolleg’de araştırmacı olarak bulunmuş ve çok sayıda bilimsel eser vermiştir.
Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu neresidir?
[ { "answer_start": 2566, "text": "Sanayi-i Nefise Mektebi" } ]
Osman Hamdi Bey
12,381
30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ülkenin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız altı çocuğundan en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul gümrük müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzeci olmuştur. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşındayken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. Babası ile birlikte gittiği Viyana’da, müze ve sergilerle ilgilendi. Oğullarının yurt dışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Paris’te kaldığı 12 yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie adlı eşi ile 10 yıl evli kaldı, Fatma ve Hayriye adlı iki kızları oldu. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat Efendi ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergi’ye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy'ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü. Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdi Bey, 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Anton Dethier’in ölümü üzerine padişahın şahsi emri ile müze müdürlüğüne atandı. 1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirilmişti. Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasının ardından okulu 2 Mart 1883’te öğretime açtı. Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamaktı. Yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni 1883 yılında yeniden düzenledi ve yürürlüğe soktu. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılmasını önledi. Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti de bulunmaktadır. Söz konusu eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Osman Hamdi Bey, ona uluslararası ün getiren bu kazılarla ilgili olarak arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “ Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı)” adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Osman Hamdi Bey, yakın çevresini de çeşitli kazılarda görevlendirmişti. Oğlu Mimar Ethem Bey’in Tralles antik kentinde (Güzelhisar, Aydın) yaptığı kazılarda Antik Yunan tanrısı Artemis'e atfedilmiş bir tapınağın frizleri ile daha birçok eser ortaya çıkarıldı ve Müze-i Hümayun’a getirildi. Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazılarının başında kardeşi Halil Ethem Bey’i görevlendirdi. Müze memurlarından Makridi Bey, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan,Langaza, Rodos, Taşöz ve Notion kazılarını yürüttü. Osman Hamdi Bey, kazılar neticesinde artan eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girdi. Eserler, Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmıştı ancak burası da yetersiz gelmekteydi. Devrin yöneticilerini ikna ederek bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Üç aşamada tamamlanan müze binasının ilk kısmı 1899'da, ikinci kısmı 1903'de, üçüncü kısmı 1907 yılında ziyarete açıldı. Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı. Müze-i Hümayun, arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" adıyla düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini mektebin büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır. Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Resimlerini genellikle Eskihisar, Gebze’deki evinde geçirdiği yaz aylarında yaptı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Dekor olarak tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullandı. "Kaplumbağa Terbiyecisi" (1906), "Silah Taciri" (1908) Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerindendir. Birçok resmi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Londra, Liverpool ve Boston müzelerinde sergilenmektedir. Sanatçı, 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’de(İstanbul) yalısında hayatını kaybetti. Ayasofya’da kılınan cenaze namazının ardından müzenin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilen cenazesi, vasiyeti üzerine Eskihisar’a götürülerek defnedildi. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı kondu. Sanatçının Eskihisar' daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir. == Anısına yapılanlar == Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı senaryosunu Emre Caner'in yazdığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından anısına hazırlanan web sitesi "Nazlı’nın Defteri, Osman Hamdi Bey’in Çevresi" adlı Prof.Dr. Edhem Eldem'in küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergi ve aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabevi.
Hamdi Bey kaç yılında kadıköy'ün ilk belediye başkanı olarak görevlendirildi?
[ { "answer_start": 2119, "text": "1875 yılında " } ]
Osman Hamdi Bey
12,382
30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ülkenin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız altı çocuğundan en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul gümrük müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzeci olmuştur. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşındayken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. Babası ile birlikte gittiği Viyana’da, müze ve sergilerle ilgilendi. Oğullarının yurt dışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Paris’te kaldığı 12 yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie adlı eşi ile 10 yıl evli kaldı, Fatma ve Hayriye adlı iki kızları oldu. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat Efendi ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergi’ye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy'ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü. Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdi Bey, 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Anton Dethier’in ölümü üzerine padişahın şahsi emri ile müze müdürlüğüne atandı. 1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirilmişti. Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasının ardından okulu 2 Mart 1883’te öğretime açtı. Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamaktı. Yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni 1883 yılında yeniden düzenledi ve yürürlüğe soktu. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılmasını önledi. Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti de bulunmaktadır. Söz konusu eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Osman Hamdi Bey, ona uluslararası ün getiren bu kazılarla ilgili olarak arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “ Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı)” adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Osman Hamdi Bey, yakın çevresini de çeşitli kazılarda görevlendirmişti. Oğlu Mimar Ethem Bey’in Tralles antik kentinde (Güzelhisar, Aydın) yaptığı kazılarda Antik Yunan tanrısı Artemis'e atfedilmiş bir tapınağın frizleri ile daha birçok eser ortaya çıkarıldı ve Müze-i Hümayun’a getirildi. Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazılarının başında kardeşi Halil Ethem Bey’i görevlendirdi. Müze memurlarından Makridi Bey, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan,Langaza, Rodos, Taşöz ve Notion kazılarını yürüttü. Osman Hamdi Bey, kazılar neticesinde artan eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girdi. Eserler, Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmıştı ancak burası da yetersiz gelmekteydi. Devrin yöneticilerini ikna ederek bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Üç aşamada tamamlanan müze binasının ilk kısmı 1899'da, ikinci kısmı 1903'de, üçüncü kısmı 1907 yılında ziyarete açıldı. Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı. Müze-i Hümayun, arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" adıyla düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini mektebin büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır. Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Resimlerini genellikle Eskihisar, Gebze’deki evinde geçirdiği yaz aylarında yaptı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Dekor olarak tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullandı. "Kaplumbağa Terbiyecisi" (1906), "Silah Taciri" (1908) Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerindendir. Birçok resmi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Londra, Liverpool ve Boston müzelerinde sergilenmektedir. Sanatçı, 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’de(İstanbul) yalısında hayatını kaybetti. Ayasofya’da kılınan cenaze namazının ardından müzenin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilen cenazesi, vasiyeti üzerine Eskihisar’a götürülerek defnedildi. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı kondu. Sanatçının Eskihisar' daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir. == Anısına yapılanlar == Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı senaryosunu Emre Caner'in yazdığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından anısına hazırlanan web sitesi "Nazlı’nın Defteri, Osman Hamdi Bey’in Çevresi" adlı Prof.Dr. Edhem Eldem'in küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergi ve aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabevi.
Türkiye'nin ilk maden mühendislerinden biri kimdir?
[ { "answer_start": 91, "text": " İbrahim Ethem Bey," } ]
Osman Hamdi Bey
12,383
30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ülkenin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız altı çocuğundan en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul gümrük müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzeci olmuştur. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşındayken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. Babası ile birlikte gittiği Viyana’da, müze ve sergilerle ilgilendi. Oğullarının yurt dışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Paris’te kaldığı 12 yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie adlı eşi ile 10 yıl evli kaldı, Fatma ve Hayriye adlı iki kızları oldu. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat Efendi ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergi’ye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy'ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü. Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdi Bey, 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Anton Dethier’in ölümü üzerine padişahın şahsi emri ile müze müdürlüğüne atandı. 1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirilmişti. Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasının ardından okulu 2 Mart 1883’te öğretime açtı. Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamaktı. Yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni 1883 yılında yeniden düzenledi ve yürürlüğe soktu. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılmasını önledi. Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti de bulunmaktadır. Söz konusu eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Osman Hamdi Bey, ona uluslararası ün getiren bu kazılarla ilgili olarak arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “ Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı)” adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Osman Hamdi Bey, yakın çevresini de çeşitli kazılarda görevlendirmişti. Oğlu Mimar Ethem Bey’in Tralles antik kentinde (Güzelhisar, Aydın) yaptığı kazılarda Antik Yunan tanrısı Artemis'e atfedilmiş bir tapınağın frizleri ile daha birçok eser ortaya çıkarıldı ve Müze-i Hümayun’a getirildi. Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazılarının başında kardeşi Halil Ethem Bey’i görevlendirdi. Müze memurlarından Makridi Bey, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan,Langaza, Rodos, Taşöz ve Notion kazılarını yürüttü. Osman Hamdi Bey, kazılar neticesinde artan eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girdi. Eserler, Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmıştı ancak burası da yetersiz gelmekteydi. Devrin yöneticilerini ikna ederek bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Üç aşamada tamamlanan müze binasının ilk kısmı 1899'da, ikinci kısmı 1903'de, üçüncü kısmı 1907 yılında ziyarete açıldı. Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı. Müze-i Hümayun, arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" adıyla düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini mektebin büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır. Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Resimlerini genellikle Eskihisar, Gebze’deki evinde geçirdiği yaz aylarında yaptı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Dekor olarak tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullandı. "Kaplumbağa Terbiyecisi" (1906), "Silah Taciri" (1908) Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerindendir. Birçok resmi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Londra, Liverpool ve Boston müzelerinde sergilenmektedir. Sanatçı, 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’de(İstanbul) yalısında hayatını kaybetti. Ayasofya’da kılınan cenaze namazının ardından müzenin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilen cenazesi, vasiyeti üzerine Eskihisar’a götürülerek defnedildi. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı kondu. Sanatçının Eskihisar' daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir. == Anısına yapılanlar == Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı senaryosunu Emre Caner'in yazdığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından anısına hazırlanan web sitesi "Nazlı’nın Defteri, Osman Hamdi Bey’in Çevresi" adlı Prof.Dr. Edhem Eldem'in küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergi ve aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabevi.
İlk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressam kimdir?
[ { "answer_start": 212, "text": "Osman Hamdi" } ]
Osman Hamdi Bey
12,384
30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ülkenin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız altı çocuğundan en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul gümrük müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzeci olmuştur. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşındayken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. Babası ile birlikte gittiği Viyana’da, müze ve sergilerle ilgilendi. Oğullarının yurt dışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Paris’te kaldığı 12 yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie adlı eşi ile 10 yıl evli kaldı, Fatma ve Hayriye adlı iki kızları oldu. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat Efendi ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergi’ye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy'ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü. Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdi Bey, 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Anton Dethier’in ölümü üzerine padişahın şahsi emri ile müze müdürlüğüne atandı. 1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirilmişti. Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasının ardından okulu 2 Mart 1883’te öğretime açtı. Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamaktı. Yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni 1883 yılında yeniden düzenledi ve yürürlüğe soktu. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılmasını önledi. Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti de bulunmaktadır. Söz konusu eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Osman Hamdi Bey, ona uluslararası ün getiren bu kazılarla ilgili olarak arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “ Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı)” adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Osman Hamdi Bey, yakın çevresini de çeşitli kazılarda görevlendirmişti. Oğlu Mimar Ethem Bey’in Tralles antik kentinde (Güzelhisar, Aydın) yaptığı kazılarda Antik Yunan tanrısı Artemis'e atfedilmiş bir tapınağın frizleri ile daha birçok eser ortaya çıkarıldı ve Müze-i Hümayun’a getirildi. Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazılarının başında kardeşi Halil Ethem Bey’i görevlendirdi. Müze memurlarından Makridi Bey, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan,Langaza, Rodos, Taşöz ve Notion kazılarını yürüttü. Osman Hamdi Bey, kazılar neticesinde artan eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girdi. Eserler, Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmıştı ancak burası da yetersiz gelmekteydi. Devrin yöneticilerini ikna ederek bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Üç aşamada tamamlanan müze binasının ilk kısmı 1899'da, ikinci kısmı 1903'de, üçüncü kısmı 1907 yılında ziyarete açıldı. Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı. Müze-i Hümayun, arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" adıyla düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini mektebin büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır. Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Resimlerini genellikle Eskihisar, Gebze’deki evinde geçirdiği yaz aylarında yaptı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Dekor olarak tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullandı. "Kaplumbağa Terbiyecisi" (1906), "Silah Taciri" (1908) Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerindendir. Birçok resmi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Londra, Liverpool ve Boston müzelerinde sergilenmektedir. Sanatçı, 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’de(İstanbul) yalısında hayatını kaybetti. Ayasofya’da kılınan cenaze namazının ardından müzenin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilen cenazesi, vasiyeti üzerine Eskihisar’a götürülerek defnedildi. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı kondu. Sanatçının Eskihisar' daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir. == Anısına yapılanlar == Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı senaryosunu Emre Caner'in yazdığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından anısına hazırlanan web sitesi "Nazlı’nın Defteri, Osman Hamdi Bey’in Çevresi" adlı Prof.Dr. Edhem Eldem'in küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergi ve aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabevi.
Osman Hamdi Bey in en ilgi çeken ve özgün eserleri hangileridir?
[ { "answer_start": 5695, "text": " \"Kaplumbağa Terbiyecisi\" (1906), \"Silah Taciri\" (1908) " } ]
Osman Hamdi Bey
12,385
30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ülkenin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız altı çocuğundan en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul gümrük müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzeci olmuştur. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşındayken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. Babası ile birlikte gittiği Viyana’da, müze ve sergilerle ilgilendi. Oğullarının yurt dışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Paris’te kaldığı 12 yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie adlı eşi ile 10 yıl evli kaldı, Fatma ve Hayriye adlı iki kızları oldu. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat Efendi ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergi’ye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy'ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü. Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdi Bey, 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Anton Dethier’in ölümü üzerine padişahın şahsi emri ile müze müdürlüğüne atandı. 1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirilmişti. Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasının ardından okulu 2 Mart 1883’te öğretime açtı. Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamaktı. Yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni 1883 yılında yeniden düzenledi ve yürürlüğe soktu. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılmasını önledi. Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti de bulunmaktadır. Söz konusu eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Osman Hamdi Bey, ona uluslararası ün getiren bu kazılarla ilgili olarak arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “ Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı)” adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Osman Hamdi Bey, yakın çevresini de çeşitli kazılarda görevlendirmişti. Oğlu Mimar Ethem Bey’in Tralles antik kentinde (Güzelhisar, Aydın) yaptığı kazılarda Antik Yunan tanrısı Artemis'e atfedilmiş bir tapınağın frizleri ile daha birçok eser ortaya çıkarıldı ve Müze-i Hümayun’a getirildi. Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazılarının başında kardeşi Halil Ethem Bey’i görevlendirdi. Müze memurlarından Makridi Bey, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan,Langaza, Rodos, Taşöz ve Notion kazılarını yürüttü. Osman Hamdi Bey, kazılar neticesinde artan eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girdi. Eserler, Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmıştı ancak burası da yetersiz gelmekteydi. Devrin yöneticilerini ikna ederek bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Üç aşamada tamamlanan müze binasının ilk kısmı 1899'da, ikinci kısmı 1903'de, üçüncü kısmı 1907 yılında ziyarete açıldı. Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı. Müze-i Hümayun, arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" adıyla düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini mektebin büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır. Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Resimlerini genellikle Eskihisar, Gebze’deki evinde geçirdiği yaz aylarında yaptı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Dekor olarak tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullandı. "Kaplumbağa Terbiyecisi" (1906), "Silah Taciri" (1908) Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerindendir. Birçok resmi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Londra, Liverpool ve Boston müzelerinde sergilenmektedir. Sanatçı, 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’de(İstanbul) yalısında hayatını kaybetti. Ayasofya’da kılınan cenaze namazının ardından müzenin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilen cenazesi, vasiyeti üzerine Eskihisar’a götürülerek defnedildi. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı kondu. Sanatçının Eskihisar' daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir. == Anısına yapılanlar == Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı senaryosunu Emre Caner'in yazdığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından anısına hazırlanan web sitesi "Nazlı’nın Defteri, Osman Hamdi Bey’in Çevresi" adlı Prof.Dr. Edhem Eldem'in küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergi ve aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabevi.
Osman Hamdi Bey'in anısına neler yapılmıştır?
[ { "answer_start": 6635, "text": "aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabev" } ]
Osman Hamdi Bey
12,386
30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ülkenin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız altı çocuğundan en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul gümrük müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzeci olmuştur. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşındayken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. Babası ile birlikte gittiği Viyana’da, müze ve sergilerle ilgilendi. Oğullarının yurt dışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Paris’te kaldığı 12 yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie adlı eşi ile 10 yıl evli kaldı, Fatma ve Hayriye adlı iki kızları oldu. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat Efendi ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergi’ye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy'ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü. Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdi Bey, 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Anton Dethier’in ölümü üzerine padişahın şahsi emri ile müze müdürlüğüne atandı. 1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirilmişti. Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasının ardından okulu 2 Mart 1883’te öğretime açtı. Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamaktı. Yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni 1883 yılında yeniden düzenledi ve yürürlüğe soktu. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılmasını önledi. Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti de bulunmaktadır. Söz konusu eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Osman Hamdi Bey, ona uluslararası ün getiren bu kazılarla ilgili olarak arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “ Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı)” adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Osman Hamdi Bey, yakın çevresini de çeşitli kazılarda görevlendirmişti. Oğlu Mimar Ethem Bey’in Tralles antik kentinde (Güzelhisar, Aydın) yaptığı kazılarda Antik Yunan tanrısı Artemis'e atfedilmiş bir tapınağın frizleri ile daha birçok eser ortaya çıkarıldı ve Müze-i Hümayun’a getirildi. Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazılarının başında kardeşi Halil Ethem Bey’i görevlendirdi. Müze memurlarından Makridi Bey, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan,Langaza, Rodos, Taşöz ve Notion kazılarını yürüttü. Osman Hamdi Bey, kazılar neticesinde artan eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girdi. Eserler, Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmıştı ancak burası da yetersiz gelmekteydi. Devrin yöneticilerini ikna ederek bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Üç aşamada tamamlanan müze binasının ilk kısmı 1899'da, ikinci kısmı 1903'de, üçüncü kısmı 1907 yılında ziyarete açıldı. Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı. Müze-i Hümayun, arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" adıyla düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini mektebin büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır. Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Resimlerini genellikle Eskihisar, Gebze’deki evinde geçirdiği yaz aylarında yaptı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Dekor olarak tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullandı. "Kaplumbağa Terbiyecisi" (1906), "Silah Taciri" (1908) Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerindendir. Birçok resmi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Londra, Liverpool ve Boston müzelerinde sergilenmektedir. Sanatçı, 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’de(İstanbul) yalısında hayatını kaybetti. Ayasofya’da kılınan cenaze namazının ardından müzenin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilen cenazesi, vasiyeti üzerine Eskihisar’a götürülerek defnedildi. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı kondu. Sanatçının Eskihisar' daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir. == Anısına yapılanlar == Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı senaryosunu Emre Caner'in yazdığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından anısına hazırlanan web sitesi "Nazlı’nın Defteri, Osman Hamdi Bey’in Çevresi" adlı Prof.Dr. Edhem Eldem'in küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergi ve aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabevi.
ilk Türk bilimsel kazılarını kim başlatmıştır?
[ { "answer_start": 1120, "text": " Osman Hamdi Bey" } ]
Osman Hamdi Bey
12,387
30 Aralık 1842'de İstanbul'da dünyaya geldi. Ülkenin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız altı çocuğundan en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul gümrük müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzeci olmuştur. Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Daha 16 yaşındayken yaptığı kara kalem resimlerle çevresinin dikkatini çekti. Babası ile birlikte gittiği Viyana’da, müze ve sergilerle ilgilendi. Oğullarının yurt dışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi için Paris'e gönderdi. Paris’te kaldığı 12 yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Léon Gérôme ve Boulanger'in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdu. Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek “ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie adlı eşi ile 10 yıl evli kaldı, Fatma ve Hayriye adlı iki kızları oldu. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat Efendi ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergi’ye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy'ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü. Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra devlet memurluğundan ayrılan Osman Hamdi Bey, 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) müdürü Anton Dethier’in ölümü üzerine padişahın şahsi emri ile müze müdürlüğüne atandı. 1 Ocak 1882’de padişah II. Abdülhamit, tarafından bir başka göreve daha atandı. Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü ile görevlendirilmişti. Okul binasını Mimar Vallaury ile birlikte tasarladı. Binanın inşası ve akademik kadronun kurulmasının ardından okulu 2 Mart 1883’te öğretime açtı. Müze-i Hümayun müdürü olarak ilk işi eski eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklayan bir tüzük hazırlamaktı. Yürürlükte bulunan 1874 tarihli “Asar-ı Atika Nizamnamesi"ni 1883 yılında yeniden düzenledi ve yürürlüğe soktu. Bu yeni düzenleme ile Batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eski eser kaçırılmasını önledi. Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazılarını başlatan Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda’da yaptığı kazılarda bulduğu antik eserler arasında arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan İskender Lahiti de bulunmaktadır. Söz konusu eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Osman Hamdi Bey, ona uluslararası ün getiren bu kazılarla ilgili olarak arkeolog Salomon Reinach ile birlikte “ Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı)” adlı bir kitap yazmış ve 1892’de Paris’te yayımlatmıştır. Osman Hamdi Bey, yakın çevresini de çeşitli kazılarda görevlendirmişti. Oğlu Mimar Ethem Bey’in Tralles antik kentinde (Güzelhisar, Aydın) yaptığı kazılarda Antik Yunan tanrısı Artemis'e atfedilmiş bir tapınağın frizleri ile daha birçok eser ortaya çıkarıldı ve Müze-i Hümayun’a getirildi. Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerindeki kazılarının başında kardeşi Halil Ethem Bey’i görevlendirdi. Müze memurlarından Makridi Bey, Rakka, Boğazköy, Alacahöyük, Akalan,Langaza, Rodos, Taşöz ve Notion kazılarını yürüttü. Osman Hamdi Bey, kazılar neticesinde artan eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girdi. Eserler, Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmıştı ancak burası da yetersiz gelmekteydi. Devrin yöneticilerini ikna ederek bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını inşa ettirdi. Üç aşamada tamamlanan müze binasının ilk kısmı 1899'da, ikinci kısmı 1903'de, üçüncü kısmı 1907 yılında ziyarete açıldı. Müzenin içinde fotoğrafhane, kütüphane, modelhane yaptırdı. Müze-i Hümayun, arkeoloji ağırlıklı bir müze olmuştu. Koleksiyondaki silahlar ve askeri teçhizatlar Aya İrini’de bırakıldı ve "Esliha-i Askeriye Müzesi" adıyla düzenlendi. Bugünkü Askeri Müze’nin temeli olan bu yeni müze, 1908’de ziyarete açıldı. Osman Hamdi Bey’in İstanbul dışındaki kentlerde kurdurduğu eser depoları ilerde kurulacak bölge müzelerinin temeli oldu. Sanayi Nefise Mektebi öğrencilerinin eserlerini mektebin büyük salonunda toplayarak Güzel Sanatlar Müzesi’nin çekirdeğini oluşturmaya başladı. Tüm bu çabaları, onu çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu yapmıştır. Osman Hamdi Bey, müzecilik ve arkeoloji çalışmalarını sürdürürken resim yapmayı hiç bırakmadı. Resimlerini genellikle Eskihisar, Gebze’deki evinde geçirdiği yaz aylarında yaptı. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu Türk aydın tipini ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele aldı. Dekor olarak tarihi yapıları, aksesuar olarak tarihi eşyaları kullandı. "Kaplumbağa Terbiyecisi" (1906), "Silah Taciri" (1908) Osman Hamdi’nin en ilgi çeken ve özgün eserlerindendir. Birçok resmi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Londra, Liverpool ve Boston müzelerinde sergilenmektedir. Sanatçı, 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’de(İstanbul) yalısında hayatını kaybetti. Ayasofya’da kılınan cenaze namazının ardından müzenin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilen cenazesi, vasiyeti üzerine Eskihisar’a götürülerek defnedildi. Mezarının başına Bakanlar Kurulu kararıyla iki isimsiz Selçuklu taşı kondu. Sanatçının Eskihisar' daki köşkü 1987’den bu yana müze olarak hizmet verir. == Anısına yapılanlar == Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı senaryosunu Emre Caner'in yazdığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" belgeseli Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından anısına hazırlanan web sitesi "Nazlı’nın Defteri, Osman Hamdi Bey’in Çevresi" adlı Prof.Dr. Edhem Eldem'in küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergi ve aynı adı taşıyan kitap, Homer Kitabevi.
devrim otomobili kaç yılında yapılmıştır
[ { "answer_start": 56, "text": "1961 yılında" } ]
devrim (otomobil)
12,388
Devrim, Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk otomobil. 1961 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla, Eskişehir Demiryolu Fabrikasında, 129 günde üretildi.
devrim otomobili kaç günde üretilmiştir
[ { "answer_start": 155, "text": "129 günde" } ]
devrim (otomobil)
12,389
Devrim, Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk otomobil. 1961 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla, Eskişehir Demiryolu Fabrikasında, 129 günde üretildi.
devrim otomobili nerede üretilmiştir
[ { "answer_start": 121, "text": "Eskişehir Demiryolu Fabrikasında" } ]
devrim (otomobil)
12,390
Devrim, Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk otomobil. 1961 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla, Eskişehir Demiryolu Fabrikasında, 129 günde üretildi.
devrim yerli otomobil kimin talimatıyla yapılmıştır
[ { "answer_start": 70, "text": "dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla" } ]
devrim (otomobil)
12,391
Devrim, Türkiye'de tasarlanan ve üretilen ilk otomobil. 1961 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla, Eskişehir Demiryolu Fabrikasında, 129 günde üretildi.
devrim yerli otomobili için anadolu üniveristesi iletişim fakültesi tarafından çekilmiş belgeselin adı nedir
[ { "answer_start": 62, "text": "Devrim Otomobili Belgeseli" } ]
devrim (otomobil)
12,392
"Devrim Arabaları", Devrim'in öyküsünü anlatan film. (2008) "Devrim Otomobili Belgeseli", Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından çekilmiş belgesel. (1997) "Yarım Kalan Devrim Rüyası / Cumhuriyet Dönemi Endüstrileşme Maceramız", Prof. Dr. Mehmet Şimşek tarafından yazılmış kitap (2008) "Yarım Kalan Devrim", Devrim Arabaları hakkında TRT tarafından çekilmiş belgesel. (2008) Anadol
devrim yerli otomobilinin öyküsünü anlatan filmin adı nedir
[ { "answer_start": 1, "text": "Devrim Arabaları" } ]
devrim (otomobil)
12,393
"Devrim Arabaları", Devrim'in öyküsünü anlatan film. (2008) "Devrim Otomobili Belgeseli", Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından çekilmiş belgesel. (1997) "Yarım Kalan Devrim Rüyası / Cumhuriyet Dönemi Endüstrileşme Maceramız", Prof. Dr. Mehmet Şimşek tarafından yazılmış kitap (2008) "Yarım Kalan Devrim", Devrim Arabaları hakkında TRT tarafından çekilmiş belgesel. (2008) Anadol
Tarık Zafer Tunaya'nın doçentlik konusu nedir
[ { "answer_start": 290, "text": "Amme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyet'in Fikir Cereyanları" } ]
Tarık Zafer Tunaya
12,394
1916'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray Ortaokulu ve Saint Benoit Fransız Lisesi'ni bitirdi. 1940'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olarak Esas Teşkilat Hukuku kürsüsünde asistanlığa başladı. "Müessese Teorisinde Fikir Unsuru ve bazı Hususiyetleri" konulu teziyle doktor, "Amme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyet'in Fikir Cereyanları" çalışmasıyla doçent oldu. 1959'da profesör olarak Anayasa Kürsüsü'ndedir, İktisat Fakültesi ile Gazetecilik Enstitüsü'nde ayrıca dersler verir.
Tarık Zafer Tunaya'nın doktora tezi konusu nedir
[ { "answer_start": 210, "text": "Müessese Teorisinde Fikir Unsuru ve bazı Hususiyetleri" } ]
Tarık Zafer Tunaya
12,395
1916'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray Ortaokulu ve Saint Benoit Fransız Lisesi'ni bitirdi. 1940'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olarak Esas Teşkilat Hukuku kürsüsünde asistanlığa başladı. "Müessese Teorisinde Fikir Unsuru ve bazı Hususiyetleri" konulu teziyle doktor, "Amme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyet'in Fikir Cereyanları" çalışmasıyla doçent oldu. 1959'da profesör olarak Anayasa Kürsüsü'ndedir, İktisat Fakültesi ile Gazetecilik Enstitüsü'nde ayrıca dersler verir.
Tarık Zafer Tunaya asistanlığa nerede başladı
[ { "answer_start": 156, "text": "Esas Teşkilat Hukuku kürsüsü" } ]
Tarık Zafer Tunaya
12,396
1916'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray Ortaokulu ve Saint Benoit Fransız Lisesi'ni bitirdi. 1940'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olarak Esas Teşkilat Hukuku kürsüsünde asistanlığa başladı. "Müessese Teorisinde Fikir Unsuru ve bazı Hususiyetleri" konulu teziyle doktor, "Amme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyet'in Fikir Cereyanları" çalışmasıyla doçent oldu. 1959'da profesör olarak Anayasa Kürsüsü'ndedir, İktisat Fakültesi ile Gazetecilik Enstitüsü'nde ayrıca dersler verir.
Tarık Zafer Tunaya nerede doğmuştur
[ { "answer_start": 8, "text": "İstanbul" } ]
Tarık Zafer Tunaya
12,397
1916'da İstanbul'da doğdu. Galatasaray Ortaokulu ve Saint Benoit Fransız Lisesi'ni bitirdi. 1940'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olarak Esas Teşkilat Hukuku kürsüsünde asistanlığa başladı. "Müessese Teorisinde Fikir Unsuru ve bazı Hususiyetleri" konulu teziyle doktor, "Amme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyet'in Fikir Cereyanları" çalışmasıyla doçent oldu. 1959'da profesör olarak Anayasa Kürsüsü'ndedir, İktisat Fakültesi ile Gazetecilik Enstitüsü'nde ayrıca dersler verir.
Tarık Zafer Tunaya hangi yılda emekli oldu
[ { "answer_start": 798, "text": "1983" } ]
Tarık Zafer Tunaya
12,398
1953-54'te Avrupa ve Amerika'da mesleki incelemeler yaptı. 27 Mayıs Darbesi'nde askerlerin meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı haklılığını belirten 28 Mayıs 1960 tarihli raporu imzalayan 7 kişilik bilim heyetinde yer aldı. Kurucu Meclis İstanbul İli Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 25 Ekim 1961) ile 1961 Anayasasının hazırlanmasında komisyon üyeliği yaptı. Komisyon başkanı Sıddık Sami Onar'la anlaşamadı, ayrıldı. MBK onu Paris'te NATO emrinde görevlendirdi. 1961'de Kurucu Meclis üyeliği yapmıştır. 1965'de Melahat Hanım'la evlendi, yeniden üniversiteye döndü, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı, ardından kurucusu olduğu İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi dekanı oldu. 12 Eylül askeri darbesi onu görevden aldı. 1982 yılında yine aynı fakülteye dekan olarak atandı ve 1983 yılında yaş haddinden emekli oldu. 29 Ocak 1991'de öldü.
Tarık Zafer Tunaya hangi tarihte ölmüştür
[ { "answer_start": 838, "text": "29 Ocak 1991" } ]
Tarık Zafer Tunaya
12,399
1953-54'te Avrupa ve Amerika'da mesleki incelemeler yaptı. 27 Mayıs Darbesi'nde askerlerin meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı haklılığını belirten 28 Mayıs 1960 tarihli raporu imzalayan 7 kişilik bilim heyetinde yer aldı. Kurucu Meclis İstanbul İli Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 25 Ekim 1961) ile 1961 Anayasasının hazırlanmasında komisyon üyeliği yaptı. Komisyon başkanı Sıddık Sami Onar'la anlaşamadı, ayrıldı. MBK onu Paris'te NATO emrinde görevlendirdi. 1961'de Kurucu Meclis üyeliği yapmıştır. 1965'de Melahat Hanım'la evlendi, yeniden üniversiteye döndü, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı, ardından kurucusu olduğu İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi dekanı oldu. 12 Eylül askeri darbesi onu görevden aldı. 1982 yılında yine aynı fakülteye dekan olarak atandı ve 1983 yılında yaş haddinden emekli oldu. 29 Ocak 1991'de öldü.